BİR DAKİKA
Zaman zaman tekrara düşmemek adına geçmişe yönelik yazılarıma arada bir göz atarım.
2006 yılında kaleme aldığım bir makaleyi tekrardan okuduğumda bugüne dair mesajları gördüm.
Okurlarımdan hatırlayanlar vardır ama kısa bir özet geçeyim.
İlkbahar güneşinin kumları öptüğü bir öğlen vakti.
Deniz kabukları sahil boyunca ışıl ışıl parlıyor.
Neredeyse tamamının ağzlarında birer kum tanesi var ve artık yaşamıyorlar.
Bunun nasıl olduğunu yani neden bir kum tanesi ile kendilerini kabuklarına hapsettiklerini anlamaya çalıştım.
Sonra gördüm ki, bir büyük dalga ile kıyaya atılan bu deniz canlıları, ölmemek için ıslak kumlardan medet umar hale gelmişlerdi.
Onları emdikçe de kabuklarının içine çekip bir anlamda kendi kendilerini hapsetmişlerdi.
1 dakika önce denizin tamamına sahiptiler ama 1 dakika sonra 1 damla suya hasret kalmışlardı.
Deprem bölgesinden bir otele yerleşmişlerdi.
Ayağında uyduruk bir terlikle dolaşan bir kadın ‘Abi giyecek birseyim yok, en azından 1 ayakkabı bulabilir miyiz?” dedi.
Arkadaşımı aradım ve bir mağazaya gittik.
Birkaç parça giysi ve 1 ayakkabı aldı.
Kasada “ödemeyi ben yapayım” dedi arkadaş itiraz etmeme
rağmen ödedi.
Çıktık “Abi siz bunu kendi cebinizden mi ödüyorsunuz, devlet ödemiyor mu?” diye sordu.
” Biz resmi görevli değiliz, gönüllüyüz” deyince, gözleri dolu dolu oldu ve dönüp “Herşeyimi kaybettim, hep marka ürünler giyerdim, bize ne oldu böyle” dedi.
Sustuk.
Bir dakika içinde denizinden olan deniz kabukları geldi gözlerimin önüne.
Ve bir damla su verip onların canlarını alan kum taneleri.
Kum taneleri kadar bile hacmi olmayan ama bir şekilde bir servet edinen bazı ev sahipleri, tekstil firmaları çadır satanlar ve her felaketten bir menfaat elde eden kum taneleri.
Oysa 1 dakika önce belki onlarda sizler gibi davranıyordu birilerine.
Belki bir felaketten besleniyorlardı 1 dakika önce.
Keşke birilerine haksızlık etmeden önce 1 dakika düşünebilsek.
1 dakika empati yapabilsek.
Belkide o zaman her türlü alçaklık 1 dakikada biter ve insan olmanın güzelliğini bir ömür yaşardık.