SAHTE CENNETLER

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 O yıllarda tatlı tesadüfler vardı. Nazar duaları ile çıkardık evlerimizden.
Hatta annelerimiz, giysilerimizin bir yerlerine “üzerlik” dikerdi gizlice.
Akşam olduğunda,”yerler mühürlendi haydi bakalım doğru evinize” diyen büyüklerimiz vardı. 
Mahalle baskısı” dediğimiz şeylerin, mahalle terbiyesi olduğu yıllardı.
Gece bekçisinin düdüğünü duyduğumuz an, anlardık uyku vaktimizin geldiğini.
Yaptığım tek bir hainlik vardı. Mis gibi taze sağılmış inek sütü dururken Amerikalının zorla içirmeye çalıştığı süt tozunu, sınıfın taban tahtasını kırarak yere dökmek.
Televizyon filan hak getire. Bir Tahir ile Zühre aşkı, bir radyo tiyatrosu, bir arkası yarın programı yetiyordu, ‘adam gibi’ sevmenin düşünü kurmamıza.
Web camdan değil,  her şeyi “yüz yüze” konuşurduk.
Güzeldi her şey.
Tüp kuyruğu, çay, şeker, yağ kuyruğu bile yeni dostluklara vesile oluyordu. Düğünler ortak sevincimiz, ölümlerse hepimizin kaybı olurdu.
Cenaze çıkan evlerde yemek pişirilmez, mahalleli üstlenirdi o görevi ki herkes ‘derdine’ yanabilsin diye.
Varsa yakın zamanda olacak bir düğün, ya uzak bir tarihe ertelenir yâda davul zurna çağrılmazdı.
Sokağa çıktığımızda tüm arkadaşlarımızla kol kola girer ‘beraber yürürdük’. Şimdi sıkıysa iki erkek yâda iki kadın kol kola yürü de gör!
Sağcımız da, solcumuz da adam gibiydi. Derin bir ideolojik kültürün kavgası yapılır, işin içinden çıkılamadığında ise başlardık kavgaya. Ortak sevdamız ise çok büyüktü ”TÜRKİYE”
Dış güçlerin peşine takılanlara ‘satılmış’ damgasını vurur ve ‘hain’ ilan ederdik.
Bazen harçlıklarımızı paylaşırdık. Sormazdık “kimin kaç parası var” diye.
Her kes gözü kapalı atardı para sepetine cebindekini.
Sonra ihtiyaçlar giderilir ve kalanı eşit paylaşılırdı. Kapitalizme karşıydık. Bunun anlamını şimdilerde daha iyi anlıyorum;“Yeşili ve ya yeraltı zenginliği olmayan ülkelere bütün dünyanın duyarsızlığından ve küslüğünden..
İnsanlar o yıllarda da ölürdü, tıpkı şimdilerde olduğu gibi, ama insanlık hiç ölmezdi. Menkul değerlerin değil, ‘kul’ değerlerinin borsası vardı. Adam gibi adamsa Mesele yoktu ve kolay alınıp satılmazdı. Saçlarımız bitlenirdi de beynimizde, yüreğimizde bit yeniği olmazdı.
Bugün söylediğini yarın inkâr edenlere, kıvırtanlara, “politikacı” demezdik.
Karşı görüşte de olsa dim dik duranı makbuldü liderin!.
Aksi olduğunda,”Satılmış” der damgayı vururduk. Acı da çekerdik ama acının kaynağını hiçbir şekilde beslemezdik. “Ne yalan” söyleyeyim daha moderndik.
Bayramlarımız ve bayram sevinçlerimiz bile başkaydı. El öpmekle kara olmayan dudaklarımız ballanır, şekerlenirdi üstelik. Kaç şeker topladın sorusu, kaç insanı mutlu ettin şeklindeydi.
Eyüp Sabri Tuncer kolonyasının kokuları tüm mahalleyi sarardı. Harçlık verende olurdu, şeker lokum ikram edende. En güzeli de,”Sen çok büyümüşsün, geçen bayram aha şu kadar cıktın” sözleriydi. Büyüyorduk elbette.
Okullar bitirdik.
İşimiz, gücümüz her bir şeyimiz oldu.
Çamur kaplı yollarımız taşla kaplandı. Ahşap evlerimizin yerini apartmanlar aldı. Bahçelerimizdeki meyve ağaçlarımızı, üzüm asmalarımızı kesip çayır, çimen ve kokusuz güller diktik.
Bütün sokakları ve caddeleri birbirine benzeyen modern yapılarda yaşıyoruz şimdi. Bayram kartlarının yerini mailler, Kapı tokmağını çalarak yapılan ziyaretlerin yerini SMS ler aldı.
Ben o eski bayramların yaşandığı, kerpiç evlerin, kireç kokan duvarlarına kurban olayım. Mutlu bayramlar……

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!