YEDİ VİTESLİ DEMOKRASİ-Sudi Çandır
20 Haziran 2007 tarihinde sabaha karşı acı acı çalan zil sesiyle uyandılar. Bir koşu gidip açtılar kapıyı.
Onlarca polis, paldır, küldür içeri doluştu bir anda. Evin her yerini darmadağın edip bir şeyler aradılar ama bulamadılar. Sonunda eşinin kollarından çekip aldılar zavallı adamı ve içeri tıktılar. Ne için alındığını ve ne suç işlediğini bilmiyor sadece isyan ediyordu.
Bir süre sonra rahatsızlandı.
Avukatı aracılığıyla tedavi olmak için dilekçe verip izin bekledi.
Elbette ki beklenen izni bir türlü vermediler.
Sonra, 30 yıllık hayat arkadaşı girdi devreye.
Cumhurbaşkanından, başbakana kadar tüm yetkililere mektup yazarak adeta yalvardı, “eşimi tedavi ettirin” diye.
Hiç dikkate alınmadı, cevap bile vermek lüzumunda bulunmadılar.
Tutukluluğunun üzerinden 13 ay geçmişti ki ağır sağlık durumundan dolayı tahliye edildi.
Aradan beş gün geçti ve “öldü”…
Kefen parası bile bulamadı zavallı eşi. Sonrasında belediyenin yardımıyla cenazesi defnedildi.
20 Haziran sabahı apar topar götürüldüğünde son kez sarılmıştı ona ama bunu nereden bilebilirdi ki?
İsyan ediyordu zavallı kadın, kolay değil! Suçsuz yere bir iftirayla koynundan çekilip alınan yol arkadaşı bir daha dönememişti ona.
Dilinden şu cümleler döküldü, “Ben onu devletime sağ salim emanet etmiştim ama öldürdüler!”….
Kuddusi Okkır’dan bahsediyorum. İşgüzarların “Ergenekon’un” kasası olduğu için tutukladıkları beş parasız adamdan.
Eğer devleti yönetenler milletine zulmetmeye başlamışsa, onlar “zalimlerin” en büyüğüdür.
Bu Ergenekon soruşturması ne ocaklar söndürdü. Ne yuvalar yıkıp geride ne kadar gözü yaşlı masum insan bıraktı.
Deniz Albay Birol Atakan, Deniz Albay Belgütay Varımlı, Yüzbaşı Olgun Vural, Hâkim Yarbay Tanju Ünal, Tabib Yarbay Nursal Gedik ve son olarak Yarbay Ali Tatar gibi değerli komutanlar, Ergenekon davasında isimleri geçtiği için intihar ettiler.
Askerlik onurlu bir meslektir.
Ya siyaset!
Siz hakkında yolsuzluk iddiaları olan birinin,” Affedersiniz bu yanlışta olsa, aklanmadan el içine çıkamam” diyerek kenara çekildiğini gördünüz mü?
Hakkında yolsuzluk suçlaması yapılanların hemen her gün TV’de pişmiş kelle gibi sırıtarak halkı kandırmaya devam ettiğini görmek cananınızı sıkmıyor mu?
Hani “Yalan” söylediğini bildiğiniz halde, buna inananları “doğruya” ikna edememek canınızı yakmıyor mu?
Evet, ama “yinede ben onu başarılı buluyorum” diyenlerin “ama-sın-da” saklı her şey.
Tarihimizin en hoşgörüsüz döneminden geçiyoruz.
Adama kim ağzını açıp ta bir laf söylese, içeride alıyor soluğunu.
Roman açılımını hatırlarsınız: Cumhurbaşkanına, Başbakana, YÖK Başkanına anne feryadıyla sesleniyorum. Bu haksızlığa dur deyin.”
Bu çığlık Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Roman Çalıştayında ‘parasız eğitim istiyoruz, alacağız’ pankartı açtığı için yedi aydır tutuklu bulunan Ferhat Tüzer’in annesine ait.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘demokratik açılım’ buluşmaları çerçevesinde geçen 14 Mart’ta Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Roman vatandaşlara hitap etti. Romanların yaşadığı sorunları, karşılaştıkları ayrımcılık ve hak ihlallerinden bahseden Başbakan demokratik halklara vurgu yapıyor hoşgörüden bahsediyordu. Tam da bu sırada Gençlik Federasyonu üyesi iki üniversite öğrencisi ‘Parasız eğitim istiyoruz’ yazılı pankart açtı. Salondaki güvenlik görevlileri tarafından karga tulumba gözaltına alınan üniversiteli gençler Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer tam yedi aydır tutuklu. Üstelik örgüt üyeliği ile suçlanıyorlar ve 6 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor.
Ne diyelim, “12 Eylül referandumuyla ülkemizi ileri demokrasiye taşıyanlar sağ olsunlar!..”
İleri demokrasiye geçen yurdum insanı artık uyan,heryerekon misali davranan savcılar sayesinde (arkalarındaki malum güçle)ergenekon,balyoz,çekiç,top,tank derken heryere dokunuyorlar bir yer hariç neresimi tahmim ettiğiniz gibi DENİZ FENERİNE dokunamıyorlar,nedenmi ,malum nedenlerle.