ŞAFAK VAKTİ
25 yaşında Türkçe öğretmeni. Okulunu başarıyla bitirip öğrencilerine kavuşma ve gelecek hayali kurduğu bir döneme denk geldi hastalığı.
Önce Sağ dizine, sonra sol omzuna protez taktılar.
Uzun süre kemoterapi gördü.
Tam da “iyileştim artık” dediği dönemde o hain düşmanın; Akciğerine yerleştiğini öğrendi.
Yine yılmadı.
O genç bir öğretmendi.
Gitti ameliyat oldu.
Tümörlü hücrelerini alıp kök hücre tedavisiyle hayata döndürdüler.
Sene 2009, rutin kontrollerini yaptırmak için gittiği hastanede hastalığın akciğerinde tekrarladığını öğrendi.
Doktoruyla konuştu.
Aldığı cevap “Şuan bu sorunu çözecek bir tedavimiz” yok cevabını aldı.
Çeşitli dergilerden ve internet sitelerinden öğrendi ki, Amerika’da bir takım kanser merkezlerinde deneysel tedaviler yapılıyor.
Kararını verip gitmek istedi.
Sağlık bakanlığının deney amaçlı tedavi giderlerini ödemediğini öğrendi.
Öğretmendi ama henüz ataması yapılmamış, tek bir derse bile girip “Merhaba çocuklar” diyememişti.
İşin gerçeği parası da gücü de yoktu.
Önünde tek bir seçenek vardı.
Yıllarca ter ve göz nuru döktüğü mesleğine bir an evvel kavuşmak.
Mezun oluşunun üstünden tam 4 yıl geçmişti.
Her yıl girdiği KPSS sınavlarından yüksek puanlar almasına rağmen bir türlü ataması yapılmamıştı.
Bir yandan hastalığı ve imkânsızlıklar diğer taraftan işe yaramıyorum düşüncesi iyice canını yakıyordu.
Bir gün ataması yapılmayan diğer meslektaşlarının eylem yaptığını öğrendi.
Ve gidip onların arasına katılarak açlık grevine başladı.
Bir anda medyanın gündemine oturup ulusal kanallarda söyleşilere katıldı.
İlerlemiş hastalığına rağmen, bir sonraki yıl garantisi olmamasına rağmen inanılmaz bir azmi ve mücadelesi vardı.
Medyadaki söyleşiler kamuoyunun dikkatini çekmişti.
Çeşitli kampanyalar yapıldı ve 150 bin Dolar para toplandı.
Tedavisinde geç kalındığını önündeki günlerin sayılı olduğunu biliyordu.
Bu yüzden toplanan parayı tedavisi için harcamayıp “Devlete bırakacağını” söyledi.
Atanamayan diğer meslektaşları onu bağrına basmıştı.
İnançlıydı.
Meslektaşlarıyla birlikte ‘Ataması yapılmayan öğretmenler platformunu’ kurdular.
Çok hastaydı.
Mecali yoktu ama platformun sözcülüğü üstlendi.
Demokratik hak arayışları sürüyor ve seslerini duyurmak için dikkat çekici etkinlikler yapıyorlardı.
Demokratik eylemler ‘birilerini tetikledi’ hakkında dava açtılar.
Hukuk mücadelesi başladı ama davayı açanlar geç kalmıştı.
Geçtiğimiz Haziran ayında aramızdan ayrılıp ebediyete göç etti.
Annesi; yüreğini paramparça eden evlat acısıyla perişan oldu. Uykuları çalınmış, düşleri bitmiş, ağlamaktan göz pınarları kurumuştu.
Bir gün gelip haber verdiler. Yargılama bitmiş ve 7 ay önce ölen oğlu 3 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı……!
Şafak Bay.
Türkçe öğretmeniydi.
Aslında Türkçe öğretemeyeni!
Hakkını aradı.
Öldükten sonra, Mahkûm oldu.
İşte “ileri demokrasi” dedikleri budur. Mezarda mahkumiyet…!