BİZ ŞEHİRLEŞMEYİ BİLİYOR MUYUZ?
Evet, toplum olarak bizler şehirleşmenin ne ifade ettiğini henüz bilmiyoruz.
Bilmediğimiz için de bu konuda uzman olan kişilerin öne sürdüğü önerileri de pek dikkate almıyoruz.
Esasında bir şehrin planlı bir şekilde kurulması için o şehre hizmet vermeye aday olan kişilerin öncelikle planlama kavramını çok iyi bilmesi gerekir.
Şehir planlamasını bilmeyen kişiler o şehre yeterli ölçüde hizmet veremezler.
Bu tezimin doğruluğunu özellikle Kuzey Avrupa kentlerinin planlı bir şekilde nasıl kurulduğunu ve hizmetin nasıl verildiğini gördüğüm için yazıyorum.
Yazarken de ülkem adına üzüntü duyuyorum.
Biz dünyanın en güzel ve en verimli toprakları üzerinde bulunduğumuz halde neden insan odaklı ve kamu yararını hiç dikkate almadan “ucube” bir kentleşme modeli yaratmaya çalışıyoruz.
Toplum olarak bu “ucube” kentleşme modelinin yaratılmasında herhalde bizlerin de büyük katkısının olduğunu da unutmamamız gerekir.
Çünkü “Dünyada mekan ahrette iman” görüşünü her zaman baz alan bu toplumun bireyleri “yeter ki başımızı sokacak bir evimiz olsun” diyerek hangi koşulda olursa olsun bir ev sahibi olmayı isterler.
Ama bu evler imar planlarına uygun yapılmış mı? Ona hiç bakmazlar.
Ya da deprem mıntıkası olduğu halde o bölgeye en fazla iki katlı binaların yapılması gerekirken bu konuda hazırlanan imar planını da “allem edip kalem edip” değiştirerek o bölgeye bilmem kaç katlı devasa beton bloklarından oluşan binalar yaparlar ancak bir deprem olduğu zaman sonucun ne olacağını da hiç düşünmezler.
Hiç unutmam 1950’li yıllarda Erzincan’ da bulunduğumuz sırada 1939 yılında meydana gelen büyük depremden sonra planlı bir şekilde yeniden kurulan bu kentteki bazı evlerin bahçe içinde ve tek katlı olarak Avusturya’lılar tarafından yapılmıştı.
Planlı olarak yapılan bu evler Erzincan’a kent estetiği olarak ta güzel bir görüntü vermişti.
Ama yapılan her düzenli işi yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız için zamanında yapılan bu evlerin yerine bilmem kaç katlı binalar yapılmış ve 1992 yılında meydana gelen yeni bir depremle yapılan bu binalar yıkılmış ve yüzlerce kişi de hayatını kaybetmişti.
Her ne kadar 1982 Anayasasının 57. Maddesinde Devlet, Şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirlerin alınacağı hükmü yer almasına karşı uygulamalarda farklı sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu durum insanların yaşam alanlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
İşte Van ve Erciş’te yaşanan son deprem olaylarını göz önüne aldığımız takdirde olayın vahameti açıkça ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar artık bu yörelerde yaşamak istemediklerini açıkça topluma anlatmaktadırlar.
Bu durumun önlenmesi için Parlamentonun bir an önce devreye girerek gerekli önlemleri alması artık zorunlu bir hale gelmiştir.