YE KERKÜĞÜM YE

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

sudiKıbrıs’ta 1950 yıllarında başlayan Türk nüfusuna karşı baskılar ve sindirme politikaları 1960 yıllarında tavan yapmıştı.
Türkiye adaya asker çıkaracağını ilan ettiğinde 1960 yıllarıydı ve başta İngiltere olmak üzere kimse bu tehdidi ciddiye almamıştı. Haklılardı çünkü adaya asker çıkaracak gemilerimiz yoktu. Bu acı gerçek yüzümüzde tokat gibi patladı.
Sonraki yıllarda bu açığını kapatan Türkiye 1974 yılında İngiltere ve Yunanistan büyükelçilerine adaya çıkarma yapacağını bildirdi. Rum kesimi bu tehdidi 1960 yıllarında ki gibi dikkate almadı. Türkiye, Libya’dan uçaklar için motor yağı, napalm malzemesi, 20 mm’lik top mühimmatı, İran’dan roketatarlar, Pakistan’dan mühimmat ve sağlık malzemesi temin etmişti. (Kaddafi’nin bu iyiliği AKP tarafından karşılıksız bırakılmadı.!)
Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan kararlıydı ve adaya müdahale başladı.
Aradan 40 yıl geçti ve Kıbrıs’ta ne Türkler ne de Rumlar artık acı çekmiyor. Bazen en büyük barışın mimarı bir savaş olabiliyor. Kıbrıs savaşından sonra ülke olarak çok acılar çektik. Amerika tarafından ülkemize uygulanan ambargo biranda belimizi büktü. Ambargonun sebebi sadece Kıbrıs’ta Amerikan yapımı silahların kullanılması değildi. Nihat Erim tarafından ABD’nin emriyle yasaklanan haşhaş ekimine Ecevit hükümeti izin vermiş, buna karşılık ABD, haşhaş ekimi yeniden başlarsa, Türkiye’ye yapılan yardımların kesileceğini açıklamıştı. Kendi topraklarında haşhaş ekimini yasaklamayan Amerika, Türkiye topraklarında neyin ekilip, neyin ekilemeyeceğine de kendisi karar vermek istiyordu. Yakın tarihimizde bu ülkeyi yönetenlere; Tekeli sattırıp tüm sigara fabrikalarımızı kapattırdıkları gibi…!
Erdoğan’ın yetmiş sente muhtaçtık suçlamalarına sahne olan tarihlere bir miktar değinmek istedim…
1970’li yıllarla 2014 yılını kıyaslamak onun en çok kullandığı silah çünkü. Yiğidi öldürelim hakkını yemeyelim. Erdoğan’ın 12 yılda verdiği tavizleri gördükçe Ecevit’e, Erbakan’a daha çok saygı duyuyorum.
Bugün başımızda Ecevit ve ya Erbakan olsaydı ezik, dışlanmış ve itibarı “sıfırlanmış” bir ülke olmazdık. Öyle bir düşişleri bakanımız var ki, dokunduğu her dalı kırdı. “Arapların lider ülkesi olacağız” diyerek yola çıkanların, bir avuç çetenin esiri olmasını görmek gücüme gidiyor. Çok iyi eğitim alarak dış politikada kendini yetiştirmiş önemli kişilerle “MONŞERLER” diyerek dalga geçmenin bedeli budur.
Kerkük ve Musul, o beslenen kargalar tarafından ele geçirildi.
Soydaşlarımız öldürülüyor, işkencelerden geçiriliyor ama bizimkilerde “tık” yok.
Askerlerimiz esir alınmış hiç ses yok.
Sanırsınız ki komşunun oğlu bahçemizden pırasa çalmış.
Neymiş, zamanı gelince hesabını soracakmış…!
‘Göle su gelene dek kurbağanın gözü patlar’ misali tüm bunlara ülkem adına üzülüyorum.
Saddam’ın zulmünden kaçan Kürt’lere sınır kapılarını açan, Zulme uğrayanlara yardım elini uzatan, Belene kampına müdahale edip acı çeken insanlara sahip çıkan ülkemi özlüyorum. Devlet geleneklerini ters düz edip, Komşularımızın terörist ilan ettiği çetelerle kucaklaşanları gördükçe üzülüyorum. Çay kuyruklarında, Benzin ve tüp gaz sırasında beklediğimiz günleri özlüyorum.
Acı da çeksek, sıkıntılarda yaşasak biliyorduk ki her şeye rağmen kendini dış güçlerin emir eri olarak görmeyen devlet büyüklerimiz vardı……

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!