STOCKHOLM’E TAŞINIYORUM

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir filmde görmüştüm.  Bir grup silahlı insan büyük bir iş merkezini basıp çalışanları rehin almıştı.

Önce tedirgin olan ve korkan rehineler, aradan zaman geçtikçe kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına geliyorlardı.  Rehin alan kişilerle geçirdikleri süre uzadıkça onlara yakınlaşmaya ve yardımcı olmaya başlamışlardı.

Bu durum rehin alan kişileri de tedirgin ediyor ve rehinelerin duygularını anlamlandırmaya çalışıyorlardı.

Nihai olarak silahlı grup nasıl davranırsa davransın oradaki insanlar kendilerini zora sokan ve üzen bu koşulları benimseyip, savunmaya ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemeye, kendilerini ezen bu grubun yanında yer almaya başlamıştı.

Dışarıdakilerin, onları kurtarmak adına verdiği mücadele ve çabalar rehinelerin karşı duruşuyla boşa çıkıyordu.

Filmi izlerken bir anlam verememiştim.

Belkide olayları derinlemesine irdeleyecek bilgi ve hafızaya sahip değildim.

Ya da her filmin aslında gerçek hayattan alınmış bir özet olduğunu bilmiyordum.

Öğrendiğim şu basit fizik kuralı ile hayatı okumaya başladığımda sorgularım, algılarım ve hemen herşeye bakış açım değişti; Doğada varolan hiç birşey yok, yok olan hiç birşey ise var edilemez, sadece biçim ve boyut değiştirir.

Ne güzel bir bilim kuralı.

Hayatın her evresinde başucu öğüdü olarak saklamak gerek.

Biçim ve boyut değiştirme yöntemini siyasete indirgediğimizde; hedef kitlesi çok önemli, eğer çoğunluğa hitap edip başa oynayacaksan onların dilini ve onların basit hayat kurallarını tekrar edeceksin.

Kişiler kendileri ile aynı dili konuşanlara çabuk alışır. Sonra ona güvenir ve güvendikten sonra sorgulamayı bırakıp onun adına gönüllüler kervanına katılır.

Kendisi ile birlikte toplumun şartlarını evrensel ölçekte irdeleyenler muhalif olanlardır.

Bunlar rehin alınmayı reddeder.

Rehineliğinde güzel tarafı vardır. Sizi öldürmedikleri sürece her ihtiyacınızı rehin alan karşılamak zorunda.

Ta ki karşılayana dek.

Sonrasında homurdanmalar başlar ama kendi aralarında bölündükleri için sonuç alamazlar.

Taliban tarafından sazı yakılan adamın gözyaşlarına rağmen yanan saza alkış tutan insanların, Anayasa değişikliğinde toplumdaki hayran kitlesini bu sistemin emrine amade eden Sezen’in, 3 bin lira emekli maaşıyla 520 liralık elektrik faturasını kabullenen emeklinin durumuna,

Stockholm Sendromu deniyormuş.

“Madem gidip görme şansımız yok en azından Sendromunu yaşayalım” deseler, haklılar!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!