SELÇUKLU DEVLETİNİ KİM YIKTI?
Nedense, bazı kesimler Osmanlı’nın yıkılışını adeta Milli kahramanımız Atatürk’e bağlayıp Osmanlı güzellemesi yapar ama Selçuklu’nun nasıl yıkıldığı konusuna hiç girmezler.
Mantık şu; Osmanlı’da herşey yolundaydı ama Atatürk, Padişaha karşı çıkıp koca devleti yıktı ve tahta oturdu!
Bu mantıktan hareketle koca Selçuklu’yu da Osman Bey yıkmış olmuyor mu?
Oysa, Selçuklu Devleti, haçlı seferleriyle, ve iç kargaşayla, taht kavgasıyla zayıfladı ve yıkıldı.
Bu yıkıntıdan Osman Bey diğer Beylikleri toplayarak yeni bir devlet çıkardı.
Osmanlı Devleti güçlendikçe topraklarını genişletip İmparatorluk oldu.
Yükseliş döneminde hele Fatih Sultan Mehmet’le birlikte bugünkü deyimle süper güç oldu.
1600’lü yılların sonundan itibaren zayıflama sonra gerileme dönemine girdi.
Çağın gerektirdiği buluşlar “Gavur icadı” diye reddediliyor ve yeni bilimsel argümanlara sırt çevriliyordu.
Akılla ve bilimle gelinen noktalar gerici yobazların fetvaları ile birer birer siliniyordu.
1800’lü yıllarla birlikte olağanüstü toprak kaybetmiş, Kıbrıs’la birlikte Akdeniz’e veda etmiş olan İmparatorluk, mali açıdan acınacak haldeydi.
Dünyaya uyum sağlamak, oyunu kuralına göre oynamak adına atılan modernlik adımları mollaların engeline takılıyordu.
Çöküş döneminde Sevr dayatılmış, Batı Trakya, İstanbul, Ege, Akdeniz dahil ülke emperyal güçler tarafından parçapinçik edilmişti.
Padişahın ismi var cismi yok,
tahtını korumak için bir dolu saçmalık yapmış.
Bu durumda iken Mustafa Kemal ve arkadaşları çıkıp milli mücadeleyi başlatmışlar. Milli hareketin bu çalışması hem işgalcileri hem de tahtının gideceğini anlayan saray eşrafını ortak menfaat noktasında birlestirsede , kahramanlarımız yıkılan devletten tıpkı ataları Osman Bey gibi pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyetini filizlendirmişler.
Yönetim şeklini Osmanlı’nın yıkımını sebep esaslara değil, gelişmiş ülkelerin bilimsel esaslarına göre belirlemişler.
Bu tarihe ‘Türk Devrimi’ olarak geçmiştir.
Gelelim bugünkü tartışmalara: o tarihlerde saraydan beslenenlerin torunları, hala modern dünyayı okuyamayan gerici kafalara, ezilmekten ve kul olmaktan hoşlanan mazoşist yapıdakilere, onlar modern Türkiye’den nefret ederler, bilimi filan önemsemezler.
Ecdat deyince hep Fatih’i, Kanuniyi hatırlarlar ve onların hatırına Abdülhamid’e, Vahdettin’e toz kondurmazlar.
Nostaljik bakış açıları onları belki iyi bir arabeskçi yapar ama saftirik vatandaş olmaktan kurtarmaz.
Demokrasiyi,insan hakları, falaka özlemlerine yenik düşer.
İçki sofrasında Şeriat isteyenide vardır, el kadar sabilere hallenip,
Hırsızlık yapıp Şeriat isteyenide.
Bunların ne menem bir şey olduğunu “Keşke yunan galip gelseydi” diyen şizofrene olan aşklarından anlıyoruz.
Meydanı şimdilik boş buldularya, biri alüminyum kılıç elinde lanet okuyarak, diğeri “Cumhuriyete reklam arası ” diyerek çığrınıyor.
Yıkılan Devleti yeniden kurup, özgürce bu topraklarda yaşamasını sağlayanĺara kin duyan bu güruhların bir amacı gayesi, ülküsü, vizyonu ve vatan sevgiside yoktur.
Topunu toplasan %5’i geçmez ama davul gibiler, severler dışarıdan derilerine vurulan çomakları, çok fazla önemsememek lazım.
Bu halk demokrasiyi özümsemiştir, modern düşüncede bir hayli yol almıştır, zehir gibi gençlerimiz var dünyayı doğru okuyan, modern ve bilimden yana yeni kuşak geliyor, zaten Atam’da “Ey Türk Gençliği” diyerek bugünleri işaret etmemiş mi?