MAMAK TATLISI – Sudi Çandır
Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile Devrimci Necdet Adalı özel idam hücrelerinde bekletiliyorlardı.
1980 yılında yedi ekimi sekiz ekime bağlayan gece hücrelerinden alınarak haklarındaki idam cezaları onaylandığı için asılarak katledildiler.
Ertesi gün sabah görevliler koğuşa girerek herkese kola dağıttı. Daha önceleri böyle bir uygulama olmadığından ülkücü ve devrimci gençler çok şaşırmışlardı. Ancak bunun nedenini sormaya bile cesaret edemediler çünkü kim soru sorarsa dayak yiyordu.
Bir görevli,”Afiyet olsun gece sabaha karşı iki arkadaşınızı astık” dedi ve gülerek dışarı çıktı.
Koğuştaki gençlerin kanları donup dudakları kurumuş, dilleri damaklarına yapışmıştı.
Yaklaşık on dakikalık bir aradan sonra hep birlikte ağlamaya başladılar.
İdeolojileri, kavgaları, dünya görüşleri, siyasetleri ayrı, ayrı olsa da ölüm onları “acı” denilen adreste buluşturmuştu.
BEKİR BAĞ; Henüz 17 yaşındaydı. Günlerce işkence gördüğü için kendine yöneltilen her türlü suçlamaya ilgisi olsun olmasın evet demişti. Bütün suçlamaları kabul ettiği halde bu işkencelerin bir türlü sonu gelmiyordu. Onlarda biliyorlardı ki yaşı küçük olduğu için kısa sürede tahliye edilirdi.
İfadesini değiştirmeye ve yaşı kendisinden büyük olan iki arkadaşını suçlamaya zorladılar ama kabul etmedi.
Bir sabah askerlerin telaşlı bir şekilde sağa, sola koşması koğuştakilerin dikkatlerini çekmişti.
Daha sonra askerler koğuştaki tüm gençleri dışarı çıkarıp Bekir’in hücresinin önüne sıraladılar. İçlerinden biri,”Arkadaşınız kendini asmış” dedi.
Zavallı Bekir’i dışarı çıkarıp soyduklarında işkenceden tüm vücudunun morardığı görüldü.
Tüm bedeni şişmişti.
Kötü haber tüm koğuşlara yayıldı. Bir süre sonra Ülkücü gençler Yasin-i Şerif okumaya başladılar. Cezaevi disiplin kurallarını çiğnemek anlamına geldiğini bile, bile devrimci gençlerde ülkücülere eşlik etti.
Yine insani değerler galip gelmiş ve tüm kavgalar yaşanan bu büyük acıyla bir defa daha unutulmuştu.
Bir gün devrimci gençler ellerindeki bir pastayla ülkücülerin olduğu koğuşa geldiler.
Ekmek dahi bulmanın güç olduğu katı cezaevi koşullarında pasta onlar için çok büyük bir ikramdı.
Afiyetle yediler.
Ülkücü bir genç sordu,” nerden buldunuz bu pastayı?”
Pastayı yapan genç biz yaptık diyerek bir güzel tarifini de verdi,” Bir beyaz bir kakaolu bisküviyi üst üste koyup üzerine çok az ıslatılmış şeker serpin ve on dakika bekletin”
Adı ne? Bu pastanın diye sordu ülkücü genç.
“Mamak tatlısı” dedi.
Aradan 30 yıl geçti şimdilerde ülkücüleri ve devrimcileri ulusalcı çizgide buluşturan adımlar Mamak, Diyarbakır ve Metris cezaevlerinde atıldı
Recep Tayip Erdoğan’ın İstanbul il başkanı olduğu dönemde bir heyetin idam cezalarının kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz sorusuna cevabı,” Ne idamın, kalkması, gerekirse daha da artırılmalı ve devlete her baş kaldıran idam edilmeli. Biz idamın kalkmasından yana değiliz Fatih Sultan Mehmet adaleti gelmeli” demişti
Şimdi çıkıp ağlayacağına 12 Eylülün bıraktı o derin acıları yedi yıl önce dile getirip Metris, Mamak ve Diyarbakır cezaevlerini müze yaparak,”Buralarda insanlık suçu işlenmiştir” deseydi o zaman bende ayakta alkışlar, o gözlerinden akan her damla yaşa milyon kere kurban olurdum.
Ama bilirim ki ,”Tavuk bile yumurta kıç kapısına gelince gıdaklarmış”
Sudi bey:Mükemmel bir yazı.
Yüreğine kalemine sağlık