KURTULUN ŞU DOKUNULMAZLIK AYIBINDAN
Bu gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde 550 Milletvekilimiz var. Bu Vekillerin hepsi Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin okullarında öğrenim gördüler.
Doktor oldular, avukat oldular, gazeteci oldular, mühendis oldular, doçent ve profesör oldular vs.
Liderleri belirledi, halk seçti, milletvekili oldular.
Devletin yasama görevini yapmaya geldiler.
Halkımıza sosyal adalet dağıtmaya geldiler.
Görevlerine; “Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın bölünmez bütünlüğü” diye başlayan “Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacağıma” diye devam eden, namus ve şeref üzerine yemin ederek başladılar.
Adalet dağıtmaya, barış ve kardeşlik ruhunu geliştirmeye geldiler.
Kısacası, halkımıza umut ve dünkünden daha güzel günler vaat ederek geldiler.
Bu gün bu topraklar üzerinde yaşayan her kesin bu ülkeye ve Cumhuriyete borcu vardır. Bu ülkenin kaynaklarından yararlanan herkesin bu ülkeye hayat borcu vardır.
İnsan olma borcu var.
Aile olma borcu var.
Kimlik borcu var.
Kısacası adam olma borcu var.
Cumhuriyetin okullarında, din düşmanlığı öğretilmiyor.
Hızsızlık öretilmiyor.
İnsanlar arasında eşitsizlik öğretilmiyor.
Boş vaatlerle halkımızı aldatmak ve bilgisizliğinden yararlanarak onları avutmak da öğretilmiyor.
Cumhuriyetin okullarında; insan sevgisi, vatan sevgisi, dürüstlük, adalet, fazilet öğretiliyor.
İlim ve fen öğretiliyor.
En yüce duygular, hakkaniyet ve erdem öğretiliyor.
Bu okulların masrafları ve bu okullarda bizleri yetiştiren öğretmenlerimizin maaşları da bu ülkenin kaynaklarından ve halkımızın ödediği vergilerden karşılanıyor.
Yani, bu günkü kazanımlarımızı, bu ülkeye ve bu ülkeyi bizlere miras bırakan yüce insanlara borçluyuz.
Bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına zarar verenler, belli ki bunları Cumhuriyet’in okullarında öğrenmemişler.
Değerli okurlarım, anlatmaya çalıştığım konular yıllardan beri devam eden ve mutlaka çözmemiz gereken bizim iç sorunlarımız. Bütün bunlara ilave olarak yaşadığımız evrende sınırlarımızı herkese kapatamayacağımıza göre orta çağın karanlık girdaplarına değil, medeniyete, ilime, fen’e koşmalıyız. Gerçek sosyal devlet erdemine erişmiş aydınlığa koşmalıyız. Şövenist ve ümmetçiliği çağırıştıran doğma duygularının hakimiyetinden arınıp, Mevlana’nın, Hacı Bektaşi Veli’nin hoş görü yüceliğine yönelelim.
Türkiye topraklarında yaşayan herkes, mevcut yargı sistemimizin ellerine emanet ve hiç kimsenin de buna bir güvensizliği veya itirazı yok.
Yargı bir kişinin veya bir mahkemenin tekelinde de değildir.
Yargı, kendi kendini oto kontrol sistemiyle denetleyen ayrı-ayrı bağımsız mahkemeler gurubudur.
Yanlış veya yanlı kararlar, bir üst mahkemenin denetimine tabidir.
Sistemin işleyişinde eksiklikler var ise; bunları gidermek “yasama organının” görevidir.
Yasama organı, yargıya güven duymuyor ise, o yapıda bir gedik açma art niyetinin varlığına işaret eder.
Şayet, 70 milyon yurttaşımızın güven duyduğu yere, güven duyulmuyor ise, herkes ne yaptığını iyi biliyor demektir.
Çıkarın şu elbiselerinizi.
Halk olun.
İmtiyazlı olma ayrıcalığı, adaletsizliğin var olduğu anlamındadır.
Yara açmak için tırnak uzatmayın.
Yoksulluk sınırının altında, insanlığını unutan milyonlarca yurttaşımız, aş istiyor, iş istiyor, payına düşeni istiyor.
Çocuklarının, bu ülkeye yararlı birer yurttaş olarak yetişmelerini istiyor.
Eğitimde, sağlıkta, sosyal adalette fırsat eşitliği istiyor.
Saygılarımla.