KENTLEŞME KÜLTÜRÜ
Geçen haftaki makalemde apartman kültürünün bizim toplumda henüz oluşmadığını bazı örnekler vererek açıklamıştım.
Bu kez toplum olarak bizler kentleşmeyi yerden mantar gibi çıkan apartmanlaşma olarak mı görüyoruz?
Başka bir deyişle bir kentte ihtiyaçtan fazla ne kadar çok apartman yapılırsa o kenti kentleşmiş olarak mı sayıyoruz?
Bu görüşe olumlu bir yanıt veremeyiz.
Çünkü kentleşme kültürünün oluşması için o kentte yaşayanların bu kültürü benimsemiş olmaları gerekir.
O zaman kültür kavramı nedir?
Bu kavramı açıklarsak kültür; bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümü olarak tanımlanır.
Başka bir ifade ile halkın yaşam tarzıdır.
Biz burada kentleşmenin oluşmaya daha doğrusu köyden kente göçlerin başladığı 1960’lı yıllardan bugüne kadar ki durumu incelersek
Hemen hemen tüm verimli tarım arazilerinin siyasetçilerin desteği ile talan edilerek sözüm ona kentleşme adı altında ucube bir şehir modeli ortaya çıkarttık.
Örneğin Mahmutları ele alalım
En verimli tarım arazileri olan narenciye bahçelerini katlederek yerine içi içe geçmek kaydı ile ucube rant azmanları olarak inşa edilen devasa büyüklükte bir kent modeli yarattık.
Burada insan odaklı ve kamu yararı hiç düşünülmeden imar planları yapılmış ve yapılan bu imar planlarında kazanan ranta dönük ‘’inşaat sektörü’’ kaybedenler ise insanlar ve katledilen doğa olmuştur.
Esasında çağdaş kentleşmenin en önemli koşulu var olan kentin tarihi dokusunun korunması ile birlikte doğa güzelliklerini de bozmadan o kentte oturan kişilerin insanca yaşayabilmeleri için radikal önlemlerin alınarak uygulanması gerekir.
Kentleşmenin bir kültür sorunu olduğunu unutmayalım.