KADINLARIN VE ERKEKLERİN DÜNYASI
Bu dünyada kadın ve erkek olarak var gibi görünse de, aslında iki tarafta ayrı dünyalarda yaşamaktadır. Ben bu yazımı kendi ülkemden örnek vererek anlatmak istiyorum. Zira bu durum ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, kadının yüz yıllar boyu ezilmişliği hemen hemen tüm dünyada mevcut olmuştur.
Biraz evvelde belirttiğim gibi kadının dünyası ile erkeğin dünyası farklıdır. Kadın doğduğundan beri ezildiği ve yok sayıldığı için bir “var olma” çabasına girmiştir.” Bu dünya da ben de varım” demek isterken, diğer taraftan da erkeklerle farkında olmadan rekabet geliştirmiştir. Bir taraftan içten içe erkeklere öfkelenirken diğer taraftan farkında olmadan bağımlılığını da eklemiştir.
Kadının tek amacı, görülmek, sevilmek, değerli olmak ve bunları hissetmek. Tabi bu durum isim olarak mevcut. Bu duyguları duygu olarak tam bilmediği için karşı taraf kadına bunları sunsa da çoğu zaman kadın anlamayacaktır. Çünkü bu durum kadına Fransızların yemeği olan “portakallı ördek yap, ye, hisset” demeye benziyor.
Erkek ise zaten sevilerek büyümüştür çoğu yerde. Öyle olmasa dahi erkeğin güdüsünde “güçlü olma” dürtüsü vardır. “Eğer güçlü olursan seni severler, seni görürler” bilinci yatar. O da ha babam güçlü olayım, huzur bulayım diye bir türlü sonu gelmeyen güç savaşına girer. Bu kendi içinde ve kendi dünyasındadır. O da onun farkında değildir.
Kadın erkeğinden ilgi bekler, sevgi bekler… bekler de bekler. Erkekte tıpkı anneleri gibi kadınlarının onlarla ilgilenmesini, çekip çevirmesini bekler. İki tarafta bekler.
Bir diğer taraftan kadınların çoğunda erkeğini düzeltme ve değiştirme güdüsü vardır. Zira erkeği değişirse hayatları mutlu olup huzur bulacaktır. Tüm mutluluğu dış dünyaya bağladıkları için erkeğin değişmiş olması kadını da farklı kılacaktır.
Erkek zaten kendi dünyasında ve kendi alemindedir. Ne kadar çok güçlü olursa kadını tarafından o derece hizmet alacak, sevilecek, görülecektir.
İki tarafta kendi dünyasından bakmaktadırlar dünyaya. Görülen o ki, biri Türkçe konuşurken bir diğeri İngilizce konuşmaktadır.
Çünkü ikisinin de dünyayı algılayış şekli farklıdır. Aslında ikisi de sevilmek, görülmek istese de beklentiler aynı yerden değildir. Erkek dış dünyadan beklerken, kadın erkeğinden beklemektedir. Haliyle bu durumda iki tarafın anlaşması pekte mümkün olmamaktadır.
Peki bu durumda ne yapılmalıdır?
Her zaman söylediğim bir söz vardır; “kişi önce kendini tanımalı”
Kendi artısını eksisini bilip, ona göre hareket etmeli. Çoğu insandan duyuyorum, “ben kendimi yeterince tanıyorum”
Madem kendini o kadar tanıyorsun neden acı çekmeye devam ediyorsun? Oysa kendini tanıyan kişinin acısı, beklentisi, ilgisi daha kendi içine dönük olur, çözüm odaklı bakar ve çözümden yürür. Sorunun içinde boğulup kalmaz.
Asıl önemli bir soru vardır ki, kadınlar ve erkekler eğer karşılarındaki kişiyi olduğu gibi kabul etselerdi ne olurdu? Onu yanlışlarıyla, hatalarıyla, eksileriyle kabul etselerdi ne değişirdi?
Birde buradan bakın derim naçizane..