İKİ DİL- İKİ BAYRAK(!)-Ender Karaca

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Özellikle Barış ve Demokrasi Partisi’nce sürekli gündemde tutulmaya çalışılan iki dil ile iki bayrak konusu neden gündemi meşgul ediyor?
Bunu irdelememiz gerekir.
Yerel yöneticinin biri kalkıyor “Burada Türk bayrağı ile birlikte benim bayrağım dalgalansa ne olur?” diyor.
Ya da seçilmiş milletvekillerinden biri ya da birkaçı “Neden benim ana dilim ile öğrenim ve eğitim görmeyeyim?” diyor.
Herhalde bunlar Yüce Atatürk’ün Türk toplumuna bahşettiği demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan tekli (Üniter) devletin yerine federal bir devlet biçimini,
Başka bir deyişle kendi ifadelerine göre demokratik özerklik mi getirmek istiyorlar?
Öncelikle federal devlet nedir? Özellikleri nelerdir?
Bunları kısaca açıklarsak;
Üniter devlet, merkezden yönetim ilkesine göre örgütlenmesine karşı federal devlet ortak bir anayasa altında birleşmiş devletlerin oluşturduğu bir devlet biçimidir.
Federasyonu oluşturan devletlere, “Federe devletler” bunların oluşturduğu devlete de “Federal devlet” denir.
Federal devlette yaşayanların iki tür vatandaşlığı vardır. Bunlar hem federal hem de federe devletin vatandaşlarıdır. Devletin egemenliğinin içte kullanılması federe devletlerle federal devlet arasında bölüşmüştür.
Dış egemenliğinin kullanılması ise federal devlete aittir.
Her federe devletin federal devlet gibi yasama-yürütme ve yargı organları vardır ve bunlar kendi bölgelerinde yapılacak seçimle işbaşına gelir.
Anladığımız kadarıyla BDP’nin etkili ve yetkili kişileri 87 yıl önce yoktan var edilerek Yüce Atatürk’ün önderliğinde Üniter bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine federal bir devletin kurulmasını mı istiyorlar?
Esasında bu vatandaşların bu istekleri 1. Dünya Savaşı’ndan önce de vardı. Örneğin;
Kürt önderlerinden bazıları Kürtçenin resmi dil olarak benimsenmesini, Kürtçe bilen devlet memurlarının tayin edilmesini ve yöreden toplanan vergilerin yerel ihtiyaçları için kullanılması gibi taleplerini zamanında Osmanlı hükümetinden de istemişlerdi.
Bu gibi talepleri karşısında alınan önlemler isyan hareketlerini önleyemedi ve Kürtlerin çeşitli zamanlarda başlattıkları isyanlar hükümet kuvvetlerince bastırıldı.
Her ne kadar 1. Dünya Savaşı sırasında Kürtler cephelerde Osmanlı ordusu adına savaştılarsa da sonraki siyasi gelişmeler kimlik duygusunun tekrar hareketlenmesine yol açmıştır.
Bu kimlik konusu 1. Dünya Savaşı’ndan sonra da devam etti.
Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü olan ve 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nde yaşayan Kürt unsurunun çoğunluk olduğu yerlerde özerklik oluşacağına ilişkin bir madde konulmuştu.
İşte Kürt isyanlarının başlamasına neden olan ancak hiçbir zaman uygulanmayan Sevr Anlaşması’nda yer alan bu maddedir.
Örneğin; 1921’deki Koçgiri, 1925’deki Şeyh Sait, 1930’daki Plümer, 1937’deki Dersim isyanlarını bunlara örnek olarak gösterebiliriz.
İşte Kürtler bu gibi isyanlarla özerklik taleplerini sürekli gündemde tutarak bu günlere kadar gelmişlerdir.
Bu arada Kürtleri iyi tanıyan Rus Generali Lihonen bir raporunda, “Kürtleri okşamamak gerekir; çünkü böyle bir davranış kendilerine gurur vererek hükümetin, zayıf olduğu kanaatini doğurur…” şeklindeki görüşünün de bizi yönetenlerce dikkate alınması gerekir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!