İÇİMİZDEN BİRİSİ…-Hasan İlhan
Beldemizde hemen hemen herkesin özellikle lakabıyla yakından tanıdığı, bildiği bir isim var…
Şeytan.
Sözlük anlamı ile yakından ilgi ve alakası olmayan, aksine esas ismine daha çok yakışan çalışkan, çalışmayı seven bir kişi.
Kim koydu bilemiyorum ama şahsen kendisi lakabına göre korkulacak bir isim değil yani.
Fakat bazılarının kendisinden şikâyetçi olduğu en önemli husus, çok konuşmasıdır belki de…
Hatta “çok” kısmı az bile kalır…
Hoş ya bana soracak olursanız sohbetimiz boyunca hızlı geçen zamanda hiç sıkılmadım, sıkılacağımı da zannetmiyorum.
Sever ya da sevmezsiniz o sadece tıpkı sizin gibi, içimizden birisi…
Onu dinlerken zaman zaman kendimi onun yerine koymaya çalıştım.
Aslında haklı olduğu konular da yok değil hani…
Bütün derdi üstüne almış, “kimse hakkını savunmuyor” diye kızıyor herkese… Hepsini kamyonları da var diye ona yüklemişler sanki…
Hepimiz biliriz esas isminin ne olduğunu…
Sözlükte; amaca ulaşma, başarı anlamına gelen güzel isim, “Zafer” abimiz.
Dikkatimi çeken en önemli noktalardan birisi de, gerçekten de beldemizde seçim kazanan adayın yanında desteğini vererek o da adı gibi çok defalar zafer kazanmış.
Arkasında oy kitlesi anlamında değil, ama manevi desteği inanılmaz…
Deyişine göre en son yerel seçimdeki maddi boyutunu çekinmeden söylüyor zaten.
Kendisinin özellikle en son yerel seçimde stratejik konumda olduğunu, en azından kazandırtmadığını da biliyoruz…
Deyişine göre dedim de bu arada “iyisin hoşsunda şu sevimsiz şeyleri(üslup bozukluğunu) en azından yüksek sesle söylemesen olmaz mı, ne güzel muhabbet ediyoruz” dedim.
Bir an duraksayarak, “ama bu lafın KDV.’ si dedi.
Kendi kendime “koskoca ülkemin koskoca parti liderleri bile üsluplarına dikkat etmezler, benim şeytanım mı edecek” deyip kafamdan silmeye çalıştım.
Esas mesele bu değildi elbette…
Gerçek adı gibi bütün seçimlerde zaferleri kazandıktan belli bir süre sonra hep dertli, hep isyanlarda…
Nedenini sordum. “Hiç kimse söz verdiği gibi çalışmadı, hepsi de bir öncekinin hatasını yapmaya birbiriyle yarışır hale geldi” anlamındaki isyanlarına, kısa devreli de olsa vecizeli cümleleri oldu.
Tabii dinleyen ve seyreden taraftarları belki de soğuk bir akşamda keyifli ortamı da bulmuşken gülerek ısınma peşinde koşarken, güzel kardeşim kızgınlığından bir hayli sıkıntılıydı.
En son sıkıntısı da Sn. Çakır zamanında döşenen taşlardan payına düşen ve ödemesi gereken paraya idi. Sn. Çakır tarafından “borcunuz yok” denmiş, fakat şimdi de belediye “var” diyerek tebliğ etmiş…
Benden söylemesi.
Hayatı boyunca bıkmadığı iki şey var ama…
Siyaseti ve çalışmayı çok seviyor.
Ve herkes şimdiden bilsin, sevgili abim şimdi yeni zafer peşinde.
Gündemdeki belde siyasetçilerinden ağzı öyle bir yanmış ki, herkesten vazgeçmiş 32 farzı bilen birisini arıyormuş adaylık için…
Bulmuş da.
O an herkes güldü elbette…
Öyle zamanlar olur ki, bazen siyaset bilimciyi vatandaşın içinden de bulabilirsiniz.
Ama bilmek lazım…
Esas sıkıntının; 32 farzı bilip bilmemekten ziyade Türk Siyasetinin kendi içerisindeki karmaşıklığı, bulunduğu alanın daralması, kirliliği ya da yozlaşması olamaz mı?
Sen demedin mi, “MHP’lisi MHP’de, CHP’lisi CHP’ de değil” diye.
Bunun üzerine bir de; ticaret yapmak isteyen çoğu insan ben AKP’liyim (iktidar partisindenim) diyorsa, oturup düşünmek lazım.
Demokrasiyi de bir oyun olarak kabul ederseniz, oyunu da kuralına göre oynamak gerekmez mi?
Geçen hafta da dile gelmişti, siyasi hırslarımızın ön plana çıktığı dönemlerde günübirlik zaferlerde kazandığımızı zannedip tatminkâr olmaya çalışmayalım.
Kısaca, sadece kendimiz kazanmayalım…
Hem de günübirlik.
Hepimizin kazandığı zaferleri görmek, sorumluluk sahibi siyasetçileri ancak partilerin sorumluluk sahibi tabanları tarafından desteklemeleri ile mümkün olabilir.
Biliyorum, hepimizin içerisinde siyaset sevgisi ve heyecanı var. Hatta Zafer abiden çoğumuzun bir eksiği bile var.
Çalışmak…
Önemli olan; “karşımızdaki kişi bizden daha eksik” düşüncesinden ziyade “fazlasının” olduğu fikrini benimsemek, bizleri en azından “daha hoşgörülü davranmaya” sevk eder, düşüncesindeyim.
İyi bir hafta dileğiyle