GÖLGE ETMEYİN YETER
Köyün en sevilen insanıydı. Çok maharetli ve iyi niyetli, temiz yürekli bir adamdı bizim Süleyman emmi.
Elinden her iş gelirdi. Parası olmayandan bir kuruş bile almazdı. Kimisi bir yumurta karşılığında işini yaptırır, kimileri bir tas dolusu un getirir ve işlerini gördürürlerdi.
Askerdeyken, berberliği ve marangozluğu öğrenmişti, babadan kalan semercilik ve kalaycılık mesleği de işin tuzu biberi olmuştu.
Kendi halinde yaşayıp, işini takip eden, kimselerin hakkında kötü düşünmeyen, öyle çok el içine çıkıp laklak yapmayan biriydi ‘Süleyman emmi’.
Köyde yapılan her evde ellerinin izi vardı. Düğün yapacaklara ve cenazesi olanlara ilk o koşardı. Herkes ahbabıydı ama o kimseyle ahbaplık yapmazdı. Çok konuşan insanlardan nefret ederdi. “Konuşmaya vakit bulan insanın, çalışmaya vakit ayıramayacağını” söylerdi hep.
Üç çocuğu vardı. Okutup yuvadan uçurdu.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra eşini kaybetti.
İşte o zaman tüm dünyası yıkılmıştı.
Bir süre dükkan, tezgah açmadı.
Hayata küsmemişti ama böyle bir acıyla yaşamakta çok zor gelmişti ona.
Kabullenmesi ise çok zaman aldı.
Yavaş yavaş işine dönerek acılarıyla birlikte yaşamaya başladı.
Günler geçtikçe içindeki ateş küllenmeye başladı. Ama en büyük yardımı ise onu seven komşularından gördü.
Hiç boş bırakmadılar onu.
Hep yanında oldular.
Bir zaman sonra rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı.
Hak vaki olmuştu. Hayata gözlerini yumdu.
Haberi alan köylüler büyük bir üzüntü yaşadılar.
İyi adamdı Süleyman Emmi.
Elleriydi, kollarıydı, her sıkıntılarına koşan, iyilik meleğiydi.
Ona karşı bir vefa borcu olarak son görevlerini yerlerine getirmek için cami avlusunda toplanmaya başladılar.
Süleyman emminin cenazesi gelmiş, cami bahçesindeki musalla taşına konmuştu.
İmam çıkıp salasını okuyunca, duymayanlar da Süleyman emminin ahrete göç ettiğinden haberdar olmuşlardı.
Aşağı mahalledekiler, Cami avlusundaki yerlerini alıp beklemeye başladılar.
Sonra yukarı mahallede oturanlar geldiler.
Cami avlusuna girince işin rengi değişti. Aşağı mahalle ile yukarı mahalle arasında eskiden beri yaşanan husumet bir anda gerilimin artmasına sebep oldu.
İşin ucunda Süleyman emminin cenazesi olmasa, bir birlerine tekme tokat girecekler.
Rahmetliye olan saygılarından dolayı, oradan ayrılmaya başladılar.
Birkaç kişi aşağı mahalleden, birkaç kişi yukarı mahalleden derken herkes çekip gitti.
Rahmetlinin cenazesi orada yapayalnız kaldı.
İmam yalvar yakar birilerini buldu ve götürüp defnettiler.
İnsanlar çok sevdikleri Süleyman emmiler ine aralarındaki kişisel kavgalardan dolayı hiçbir yardımda bulunamadılar.
Bizim Mahmutlar mücadelemize ne kadarda benziyor.
Herkes bir biriyle kavgalı sanki.
Bu ortamda her şeye rağmen birlik ve beraberlik içinde elimizden geldiğince çalışıyoruz.
Birileri çomak sokmaya çalışsa da bu mücadele bitene dek ve amacımıza ulaşana dek hiçbir tepki vermeyeceğiz.
Ama bu iş bittikten sonra onları isim isim sizlere duyuracağız.
Ancak,öyle güzel ve olumlu tepkiler alıyoruz ki, bu bizleri daha da umutlandırıyor ve çalışmamız için şevklendiriyor.
***
Eve hırsız girdiğini anlayan Nasrettin Hoca, “oğlum git hırsızı yakala demiş””
Oğlan gitmiş. Aradan uzun süre geçtiği halde hiç ses yok.
“Oğlum hırsızı yakaladın mı” diye sormuş.
“Evet, baba” demiş oğlan.
Hoca,”Al getir oğlum” demiş.
Oğlu,”gelmiyor baba” diye seslenince.
“Bırak kendin gel” demiş Hoca.
Oğlu,”Beni de bırakmıyor” baba demiş.
Kıssadan hisse işte.!