DEĞİŞEN SAFLAR!
“Üç ay ancak dayanır” diye bağıranlar, onlarca yıldan beri İsrail’in çabalarını boşa çıkarmak için iktidara gelmişlerdi.
Ağacın dalına bakmak en kolayıdır da, köküne bakmak kimsenin aklına gelmedi.
Aylardır direniyor.
Demek ki birilerinin söylediği gibi üflesen uçacak gibi değillermiş.
Suriye’den bahsediyorum.
Ve baş döndürücü şekilde değişen dengelerden söz ediyorum.
AKP ve onun doğduğu misyona şüpheyle bakan biz Ulusalcılar, “bizi İran gibi yapacaklar” şüphesiyle yaşadık o yılları.
Kaldı ki 1990 yıllarında filizlenen bu misyonun en büyük destekçileri İran’dı.
30 Ocak 1997’de Sincan belediyesi Kudüs gecesi düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız’ın konuğu İran Büyükelçisiydi.
Büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan ‘Cihad’ oyunu basında tepki oluşturmuş ve 28 Şubat olaylarının yaşanmasına sebep olmuştu.
Hizbullah başta İsrail’e karşı her platformda tepki gösteren bu gruba karşı olanlar, İsrail’e daha ılımlı bakıyorlardı.
Aradan geçen onlarca yıl Türkiye’de ideolojik devrimlerin yaşanmasına sebep oldu.
Suriye’de yaşanan iç savaşın asıl mimarı İsrail’dir. Çünkü İran’ın yıkılması için bu kalenin düşmesi gerekmektedir.
Suriye İran’ın uç beyliğini yapmaktadır.
Bu düşünceden yola çıktığımızda, İran’ın Suriye’ye her türlü yardımı yapma zorunluluğu olduğunu görememek saflık olur.
Suriye’nin düşmesi demek, İran’ın düşmesi demektir.
Konu bu kadar has hasken, “Türkiye neyi savunuyor?” diye sorabilirsiniz.
Türkiye maalesef gündemi ve olayları kendisi belirleyen bir ülke konumunda değil.
Devlet yönetiminde bulunanların hırs ve intikam duygusu taşıması, uzak planlar yapmasının önünü kapayan bir etkendir.
Sadece Esad’a endeksli bir kinin ülkeyi nerelere getirdiğini özetlemek istiyorum.
Suriye tarafından uçağımız düşürüldü. Her konuşmasında Esad yönetimini tehdit edenler bir anda sus pus oldular. Oysa sallasan düşer dedikleri Esad’a sert bir şekilde cevap verebilirlerdi.
Yapmadılar ya da yapamadılar.
Reyhanlı başta birçok sınır şehrinde çeşitli patlamalar oldu ve onlarca vatandaşımız hayatını kaybetti. Sadece olayı kınayıp tehditle geçiştirdiler.
Diyeceksiniz ki ne yapabilirdi?
Hiçbir şey.
Türkiye bu olayın içine özellikle çekildi ve maalesef yalnız bırakıldı.
Değişen dengelerden söz etmiştik.
Daha on yıl önce İran olacağız korkusuyla yatıp kalkan Ulusalcıların, ABD ve İsrail Emperyalizmine karşı İran’ın mücadelesini desteklemesi şaşırtıcıdır.
Asıl şaşırtıcı olansa “İsrail düşmanlığıyla büyüyüp, Siyonizm’e karşı savaş yeminleri edenlerin”
İsrail ile kol kola olmasıdır.
Ne kadar şaşırtıcı bir durum değil mi?
“Önemli olan iktidara gelmek değil, inandığın yolda ilerlemektir”
Bu değişimi on yıl önce birileri bize söylese inanır mıydık?
Peki, on yıl sonra “Bülent Arınç, onuncu yıl marşını okuyacak” dersem inanır mısınız?
“Ben inanırım. Söz konusu koltuksa, felsefe teferruat bile değildir”