1. Haberler
  2. Güncel
  3. ÇAKIR MI YOKSA ÇELİK Mİ?(1)

ÇAKIR MI YOKSA ÇELİK Mİ?(1)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 Ali Çelik ve Alaattin Çakır’ı karşılaştırmayı denesek, Çakır daha baştan kaybeder bana göre abi. Niye mi? Çünkü Çelik karizmatik, yakışıklı ve kasıla kasıla yürüyor. Dışarıdan bakınca Afrika’yı feth etmiş Napolyon sanırsınız.  Sonra maşallah becerikli de… Daha dün beldenin en arka mahallesinde salaş bir kahvehane işletmecisi iken, şimdi Mahmutlar sokaklarında Mercedes ile dolaşıyor. Ali Çelik’in eğitiminde biri için büyük bir sıçrama. Bravo, ne diyelim! At binenin, kılıç kuşananın… Bal tutan parmağını yalar abi…
 Aslında açık söyleyeyim Alaattin Çakır’ı hiç sevmedim. Bana hep soğuk itici ve antipatik gelmiştir. Aktif muhabirlik yaptığım dönemlerde kendisiyle haber yapmak için birçok defa görüşmüşümdür. Bu görüşmelerden aklımda kalan Çakır ile ilgili izlenimim: Tuhaf, soğuk ve itici ama zeki…
Bir yerleşim alanının modern yaşanılabilir olması, orada yaşayan insanların kalitesiyle de direk ilgilidir. Yanlış anlaşılmasın, her insan değerlidir ve saygıyı hak eder. Benim söylemek istediğim çok farklı bir durum. Neyi kast ettiğimi yazımın ilerleyen bölümlerinde daha iyi anlayacaksınız.
Çakır’ın başkanlığından önce Mahmutlar’ı hatırlayan var mı acaba? Biz toplum olarak biraz balık hafızasına sahibiz. Biliyorsunuz balıkların hafızası sadece iki saniyeye kadar olanı hatırlıyor. Soruyu tekrar ediyorum: Çakır’dan önce Mahmutlar ne durumdaydı? Sivrisinek sürüleri alıp beni kaçırır diye valla ben buraya gelmeye korkardım.. Binalar o kadar kirli çirkin ve harabe durumdaydı ki, sanırsınız radyasyon sızıntısı sonucu terk edilen Çernobil yakınlarında bir kasabadasınız. Sidik, lağım kokusu ara sokaklara girince sizi boğardı. Ötesi Alanya’da ne kadar hırsız, gaspçı, esrar ve kadın satıcısı varsa beldedeki bu pis binalarda yatıp kalkarlardı. Ekonomik ve sosyal hayat şehirle köylülük arasında sıkışıp kalmış, sahildeki birkaç oteli saymasak, turizme yönelik bir persfektifde oluşmamıştı.  İşte Çakır böyle bir dönemde belediye başkanı oldu.
 Çakır’a belediye başkanı oldu dedik ya, şimdi sizin aklınıza şöyle dört başı mamur bir belediye gelmesin. “Malları haczedilmiş, borçları icralık, arıtma, kanalizasyon, yağmur suyu, elektrik, cadde, kaldırım, park, eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel alanda birçok sorun ve ihtiyaçlarla boğuşan ve hiçbir hizmet veremez durumda” olan, bir beldenin belediye başkanı…
 Belki iktidar gücüyle, belki olaylar öyle gelişti, kim ne derse desin Alaattin Çakır işe önce belediyede kurumsal bir kimlik oluşturmakla başladı. Yandaş partili diye değil, işinde uzman, eğitimli insanlarla ekipler kurdu. Görev süresi içerisinde tenha ölmüş bir beldeden, modern, yaşanılabilir bir şehir yarattı. Bugün o renkli kaldırım taşlarında yürüyen hanımefendiler beyefendiler bilsinler ki, bastıkları her taşta Çakır’ın emeği, alın teri ve hakkı vardır. “Yiğidi öldürürüm, hakkını da yerim “ diyecek olana ise, sözümüz yok… Bakın bu turizm şehrinde, şehircilik adına, belediyecilik adına, hizmet adına ne varsa Alaattin Çakır’a aittir.  Parklara girin, sokaklarda dolaşın, bankalara, postaneye gidin göreceksiniz…
 Efendim bizim derdimiz kimseyi şahsı, şahsiyeti ve özel hayatıyla yargılamak değil. Yapıp ettiğine bakarak, vicdanımızın çığlığını yazmak. Eh bana hak verirsiniz ki başkanlık makamı mankenlik platformu da değil. Öyle olsaydı zaten başta söylediğim gibi Alattin Çakır tipten kaybederdi. Aramızda eğitimi, bilgisi ve cesaretiyle öne çıkanları bizi yönetsinler diye seçiyoruz. Arada bir “kalas”ları seçmiş olmamız, bizim suçumuz değil bilakis, Demokrasinin cilvesi…
 Peki, bu kadar iyi çalıştı da bu adam seçimi neden kaybetti? İşte can alıcı soru bu… Eeee fincancının katırlarını ürkütmemek gerek abi. Çalışkanlığı, iş bilirliği bilgisiyle yalnızca muhalif partililerin değil, kendi partisi içerisinden de düşmanları onu yıkmaya, tasviye etmeye ve toplumun gözünde küçük düşürmeye çalıştı. Mesela Mevlüt Çavuşoğlu bu konuda daha çok bilgi sahibidir. Ona bir sorsak, çok şey öğreneceğimiz kesin.  Bana kalsa ben derim ki: Biz mozarşist (kendine eziyet etmekten zevk alan) bir toplumuz. Mantık dışı saplantılarla yaşarız hayatımızı. Eşek bize hizmet eder, yükümüzü taşır, kahrımızı çekerken aşağılarız, aslan kan döküp cana kıyarken baş tacı ederiz. Bu örneklendirmeyi  “ deveye diken…” şeklinde de sürdürebiliriz ama fincancının katırları ürker… Benimde dayak yemeye hiç niyetim yok abi! Burada bitiriyorum. Önümüzdeki hafta Çakır’dan sonra başkanlık koltuğuna oturan Ali Çelik neler yapmış ona bakacağız. Kalın sağlıcakla gari….

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 27 Eylül 2011, 13:18

    Kardeşcağızım cesur yazını tebrik ediyorum.
    Ancak gerek var mı diye sorsan bu yazı hakkındaki görüşüm Gazetecinin tarafsız olmasından yana sana başarılar dilerim.

    Cevapla
Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!