BÜYÜK USTA
Genlerimizde mi var, yoksa kafamız mı iyi çalışmıyor, ya da toplumsal bir alışkanlık mıdır bilemiyorum.
Önce bir sorunu yaşayıp, sonra çözüm yolları aramak gibi bir huyumuz var.
Oysa önce düşünüp aklımızı kullanabilsek bu tarz sorunları daha oluşmadan çözeriz.
Seçimlerin üzerinden henüz iki hafta geçmesine rağmen, parlamento tarihimizin en büyük kriziyle karşı karşıyayız.
Hatip Dicle, hakkında kesinleşmiş bir ceza var. Ona rağmen yüksek seçim kuruluna milletvekili adaylığı için başvuru yapıyor ve bir engel olmadığından dolayı da aday oluyor.
Aradan bir süre geçiyor ve tamda seçimlere üç gün kala onanmış cezası olduğu ortaya çıkıyor.
İyide: Edirne’de usulsüz çalınan ıslığı Kars’ta ortaya çıkaran bir GBT sistemimiz yok mu?
Gerekçeye bakıyoruz, “Hatip Dicle kendisi ile ilgili bilgileri saklamış diyorlar” Hatip Dicle gibi ülkenin siyasi yelpazesinde fırtınalı bir geçmişi olan insan, iletişim ve bilgi çağının tüm nimetlerinden sonsuz bir şekilde yararlanan, özel odasında bayan arkadaşıyla olan ilişkisini dahi kasete alacak kadar donanım sahibi bir gücün gözünden nasıl kaçar?
Dersin ki,” Arkadaş sen aday olamazsın” O da bu işten vazgeçer ve sorun oluşmadan çözülür.
Başka bir garabet ise şu, Hatip Dicle bağımsız bir aday ve 70 bin oy almış. Bu oylar kişiye verilmiş, bir partiye değil.
Mahkeme kararını açıklar açıklamaz AKP’li bir aday gidip mazbatasını alıyor.
Bir önceki genel seçimlerde MHP milletvekili mazbatasını alamadan trafik kazasında hayatını kaybetti ama yerine “sıradaki gelsin” demediler. Ve meclis dönem sonuna kadar bir milletvekili eksik çalıştı.
Bunu nasıl izah edeceğiz?
Sayın Erdoğan’ın 2002 seçimlerindeki durumu bundan daha farklı değildi ve o dönemde yeri göğü inlettiler.
Önemli olan adalet duygusu değil midir?
Kaldı ki Sayın Erdoğan’ın siyaset yasağının kalkması Türk demokrasisi açısından en önemli davranışlardan biriydi.
Yine Sayın Balbay, Sayın Haberal, Sayın Alan ile KCK tutuklusu vekillerin durumu ortada.
Mahkemenin gerekçeli kararını okudum ama bana hiç, inandırıcı gelmedi.
Yargılanması için yeterli deliller toplanamamış, dolayısıyla dışarı çıkarlarsa delil karartma yöntemine tenezzül edebilirlermiş.
Bu insanlar yıllardır tutuklu ve hala haklarında yeterli delil yoksa neden serbest kalmıyorlar. Yani mahkeme hala delil peşindeyse hangi verilerle içeride tutuyorlar?
Bunların hiç birisi kamuoyuna inandırıcı gelmiyor.
Referandumla başlayan yargının siyasallaşması süreci tamamlanmıştır görüşünü öne sürenler haklı.
Türkiye seçimlerden çıkalı henüz iki hafta olmasına rağmen, olağanüstü sorunlarla baş başa kalmıştır.
Gerek ekonomide, gerek dış politikada ve gerekse iç politikada ülkemizi olağan üstü zor günler beklemektedir.
Bu iktidarın bu sorunları çözecek ne mecali ne de toplumun diğer yarısında böyle bir inanç var.
Sınır komşularımızla, özellikle tarihi ve dini bağlarımız olan ülkelerle ABD’nin politikalarına ters düşmemek adına aramız açıldı.
Bir gün önce,” Nato’nun Libya’da ne işi var kardeşim” deyip, ertesi gün operasyonlara katılıyorsan kimseler güven duymaz size.
Sizin yaptığınız yanlışlarda Türkiye’ye yazılır.
Dün muhatap oldukları haksızlıkları, bugün kendileri yapmaya başladılar.
Toplumsal barışı sağlamak yerine ötekileştirerek çatışmanın önünü açtılar.
Tamam, çıraklığını hoş gördük.
Hadi kalfalığını da eleştirdik ama olmuyor, beceremiyorsun be USTA.
Kusura bakma ben böyle düşünüyorum bu HUSUSUTA: