BİR ÜLKENİN BEKA SORUNU VARSA NE YAPAR? (1)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

BEKA; Kalıcılık, ölmezlik. Olarak tanımlanmıştır TDK’nun son çıkardığı sözlüğün 295. sayfasında.
Vatandaşları önce atalarının yaptıklarına bakmalı.
Neden mi?
“Tarihini bilmeyen ülkelerin coğrafyasını başkaları çizer” de ondan.
Güzelim ülkemizin içinde bulunduğunu sandığım bu günleri nasıl aşacağını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ayyaş” sofrasına koyup değerli okuyucularımla paylaşacağım bir süre.
Bana göre günümüz Türkiye’sinde en çok tartışılan konu budur.
Kısa bir süre önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en uzun süre kaldığı, evliliğini geçirdiği Çiftlik Evi’ne gittik bir gurup arkadaşımla.
Ev Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün hemen yanı başında.
Her şey harika üstü harika.
Tabi görmek isteyen gözler, aydınlanmak isteyen kalpler için.
Ama bir şey vardı ki, ilk kez gittiğim bu makamda en çok etkilendiğim bölümdü.
Ayyaş sofrası.
Masanın başında baş ayyaş olan Atatürk, diğer sandalyelerde ise çağırdığı yahut kabul ettiği misafirlere ait sandalyeler vardı.
Masada her şey vardı. Ama bir şey çok özel olup, bu gün artık unutulmuş olan şey.
O da her sandalyeye göre dağıtılmış olan defter ve o defterin üzerinde bir kalem.
Neden mi?
Nedenini Norveçliler söylemiş: Dara düştüğünde Atatürk gibi düşün.
Günümüzde Türkiye’ye saldırmayanın adeta nikâhına zararı var. Tüm emperyalistler yutmak için tilki gibi bir yere saklanmış fırsat beklemektedir.
Bunlar amaçlarına asla ulaşamayacaklardır. Buna ne fetö, ne pkk ve ne de başkalarının gücü dün de yetmedi. Bu gün de yarın da yetmeyecektir.
Zira dün da Atatürk vardı. Bu gün de onun askerleri var.
Bütün bunlara rağmen bir kısım saldırgan da, hem de bu ortamda Atatürk’e saldırmaya devam etmektedir.
Yani bindiği dalı kesmektedir.
Yani emperyalistlerin hedeflerine ulaşmalarına fırsat yaratmaktadırlar.
Tam tersini yapmaları gerektiği halde.
Bu nedenle girişinden sonuna kadar NUTUK üzerinde durmaya çalışacağım.
Tabi önce girizgâhlardan başlamak kaydıyla.
ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Ozankaya’nın yazdığı çok özel NUTUK’un girişinde; “Söylev bir toplum bilim klâsiğidir. Bu gün okunuşunun (….) yıldönümünü kutladığımız Atatürk’ün “Söylev” adlı büyük yapıtı, kendi deyişiyle “Türk Ulusu’nun yüzyıllar boyunca uğradığı sonu gelmez yıkımlardan kurtulması, içinden çıkabilmek için büyük özveriler gerektiren pis bataklıklara bir daha düşmemesi için gelecek kuşaklara dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek uyarılarda bulunmak” amacıyla yazılmıştır. Bu özelliği ile “Söylev” bir anılar kitabı değil, belgesel bir sunuştur. ‘Anılarım’ demek, ‘anlatmak istediklerim’ demektir. “Söylev” ‘Mustafa Kemal’in anıları’ değildir.
Mustafa Kemal bu yapıtı yazarken tam bir nesnellikle davranmış, anlattığı her olgunun belgesini kitaba eklemiştir. Tarih yazımında nesnelliğin de öncülüğünü yaparcasına dile getirdiği ve Türk Tarih Kurumu’nun anlına yazdırdığı ilkeye, kendisi de özenle uymuştur: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana doğrulukla bağlı kalmazsa, değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtıcı bir nitelik alır.”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!