BİR SOMUN EKMEKDEN, BİR EV BİR ARABAYA
Eskiden, ne kadar eski derseniz 2000 yılından önceki yıllar, insanlar akşam eve giderken bir “file”(ipten örülmüş, ağ gibi, elde taşınan, içine malzeme konan, her evde birkaç tane bulunan her cepte hazır alışveriş torbası) -şimdilerde naylon torbalar var- toprağa atıldığında 60 – 70 yılda eriyen, içine konulan yiyecekleri çıkardığı kanserojen buharla zehirleyen dünyanın bir numara zararlı atığı… Neyse lafı uzatıp gitmeden biz gene o filenin içine dönelim. Sabah ceket cebinin bir köşesine sığan o file, akşam içinde bir ekmek evin birkaç eksiği ile dolarak geri dönerdi. Hiçbir şey olmasa da içinde muhakkak, olmazsa olmazı bir iki ekmek kesin olurdu. Bizim toplumumuzda “EKMEK” sofranın baş tacıdır. Yanına bir iki zeytin, bir tas çorba kondu mu karın doyar kavga biterdi. Patronlar, ağalar çalışanlarının günlük yevmiyelerini ( ödenen para) en az işte bu file içinde giden ekmeğe göre ayarlanırdı. Çalışan kazancıyla evine o ekmeği götüremiyorsa işte o zaman kıyamet kopardı. Bu file o zamanın bir “ekonomi göstergesi” idi. Karikatür çizenlerin baş konusu idi. Sonra 70’li yıllar ile çıkan naylon torbalar ile toplum adeta çağ atladı.
Değişen çağın ve buna uyan insanın simgesi, göstergesi oldu bu naylon torba. File doldurma kaygısı ( sıkıntısı) ile yıllarca çalışan insanların yerini “bir evim” daha sonra “bir arabam” olsun diyen insanlar aldı. İnsanların araba sevdasını bilen ağa ve patronlar “herkesin altında bir araba” deyimi ile yola çıkıp “bir parmak bal” misali işi bitirdiler. Şimdilerde ev, konut işleri hızlandı. Ekmek gene baş tacı ama onun sonu da gidişe bakılırsa iyi olmayacak, hızlı beslenme çağında sofradaki yeri azalıyor. Biter mi insanoğlunun istek ve arzuları. Araba verirsin model değiştirmek ister, ev verirsin yazlık da ister, ekmek, zeytin, peyniri verirsin, sosis, salam, sucuk ister, bilgisayar verirsin, tablet ister, internet ister, üst başına model ister, uzmanlar böyle diyo ! Hal böyle olunca da çalışan, işveren, emekli, itişli kakışlı dünya durduğu sürece devam eder gider. Erenler de yukarıdan bakıp “vah şu insanların haline” deyip bazen gülüp, bazen acıyarak bizi izlerler. Bu koşuşturmanın sonu nerede bitiyor belli. Kimisi “böyle gelmiş böyle gider” diyor, kimisi “böyle gelmiş böyle gitmez” diyor. Allah sonumuzu “hayır” etsin, amin.