BAYAZ SARAY
Abdülmecit döneminde sarayın üç milyon kese altın borcu vardı.
Bu borç Maliye Hazinesi’ne aktarıldı.
Maliye zor durumda kalınca çalışanların maaşlarını 3-4 ayda bir ödemeye başladı.
Borcun en büyük sebeplerinden birisi 5.000.000 altına mal olan Dolmabahçe Sarayı’ydı.
Saraya taşındıktan altı ay sonra ölen Sultan Abdülmecid, bu devasa yapının inşa edilmesi için dış borç almıştı.
Bu arada 1845 yılında Mısır valisi Mehmed Ali Paşa ve ölümünden sonra oğlu tarafından tamamlatılan Beykoz Kasrı da dönemin padişahı Sultan Abdülmecid’e armağan edilmişti. Sultan Abdülmecid öldükten sonra ismi İstanbul’da bir semte verildi ‘Mecidiyeköy’ İflas etmiş bir ekonomi devralan Sultan Abdulaziz devrinde de sarayda israfın sonu bir türlü gelmedi.
Tam 5.320 kişi hizmet veriyordu ve yıllık masraf iki milyon Sterlini geçmişti.
1857 yılında yeni Küçüksu Kasrı inşa edildi.
O dönemde pek muhalif ses çıkmazdı ama saraya ulaşan israf eleştirilerine karşın ‘Bunlar milletin malı’ denmişti….
Toplanan vergiler masrafları karşılamayınca borçlanma yöntemine başvurdular.
İlk girişim Fas’tan alınacak olan taze paraydı. Faslılar güvenip bir kuruş bile vermediler.
Bu defa iç borçlanmayı denediler ama millette mal çok para yoktu…
Tekrardan dış borç aramaya başladılar. Akıllarına Cezayir gelmişti.
İlk etapta 1 milyon kuruş borç istendi.
Cezayirliler düşündü taşındı ve ‘olmaz maykıl bende de yok’ dedi.
Bu olumsuz tablodan dolayı canı sıkılan Saray eşrafı çareyi yeni saraylar yapmakta buldu.
Bir defasında Şehzadelerden birinin ısmarladığı pırlanta kakmalı altın sofra takımı ve eşi benzeri görülmemiş olan bir saltanat arabası III.Napolyon’un bile dikkatini çekmişti.
Sadrazam Fuat Paşa’da Şehzadeyi Abdülmecit’e “Bilal çok para harcıyor” diye şikâyet etmişti.
Osmanlının imdadına yetişen Galatalı bankerler aynı zamanda muhteşem bir tarihinde sonunu hazırlamış oldular.
Avrupalı tefecilerin eline düşen Osmanlı her şeyini ‘aldığı borçlara’ karşılık ipotek etmişti. Avrupa, sanayi devrimini tamamlamış ve gözünü ipek yoluna dikmişti 19. yüzyıl sonlarından başlayarak yabancı girişimcilere imtiyazlı kamu hizmeti olarak kurulan demiryolları.
Maden işletmeleri, su, havagazI, elektrik üretimi ve dağıtımı, telefon, deniz fenerleri teslim edildi.
(Eski Türkiye tarafından 1928-1940 arasında imtiyaz satın alma yoluyla millileştirildi ama yeni Türkiye tarafından tekrar satıldı) Şimdi AK-Saray konusunu fazla takmamak lazım.
Osmanlı ruhuna uygun yaşamak için atılmış muhteşem bir adımdır.
Recep amcaya bağlanan 140 liralık maaş ise Cezayir’den, Fas’tan borç almadan ödeme kabiliyetimizin olduğunu gösterir….