BAY DONKİŞOT'UN DAYAK ÖNCESİ İTİRAFIDIR

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geride bıraktığımız son iki sayımızda “ Çakır mı yoksa Çelik mi?” başlığıyla yazdığım yazılar muhataplarında rahatsızlık yarattı. Bilinmesini isterim ki yukarıda belirttiğim başlık altında yazdığım köşe yazılarında, kimseye hakaret etmeyi ya da aşağılamayı amaçlamadım. Muradım ve maksadım, Mahmutlar’da yaşayan hemşerilerimin daha iyi hizmet alması, eksik kalanların tamamlanması idi. Diğer taraftan takdir edersiniz ki benim yazdıklarım anayasa maddesi değil. Hata etmiş de olabilirim ama iyi niyetimin görülmesi, her izan, akıl sahibinin önündedir.…
 Yazdığım yazılara kızarak, benim geçmişimi kurcalayıp, ne kadar kötü bir insan olduğumu sağda solda dillendirerek bugününü kurtarmak isteyen, makam sahibi ağabeylerime iki söz demek isterim: “ Bir insanın geçmişte ne yaptığı ya da nerede durduğunun hiçbir önemi yoktur. Bugün ne yapıyoruz, nerede duruyoruz? İçinde yaşadığımız topluma, vatandaşı olduğumuz devlete ve giderek dünya insanlığına, varlığımızla kattığımız değer nedir? Bunun kıymeti olsa gerek. Hoş benim Allah’a, devlete, cemiyete ve kendi vicdanıma ödediğim geçmişime ait bedeli size ödeyecek değilim. Sayın ağabeylerim, o konforlu makam koltuğunuza oturduğunuzda lütfen düşünün. Sıradan bir insanın geçmişine ait leke ya da kir, sizin bugün eksik, hatalı işlerinizi temizler mi? Sayın ağabeylerim, sizin beni suçlamak için dilinize ucuz sermaye ettiğiniz geçmişim, benim övüncüm ve onurumdur. Bedeli ödenmiş, hesabı görülmüştür….”
 Sevgili okur,
Su bulandı… Fincancının katırlarını ürkütmeyelim diye kaçtığımız yerde dolaşıyormuş sürü! Vatandaş peşimizde. Yiyeceğim dayak sonunda, yazı yazacak mecalim kalırsa, gelecek hafta görüşürüz. Bu hafta gergin olanlar rahatlasın diye şiirle sonlandırıyorum. Vesselam…
 
Bir sabıkalının kaleminden
İNİLTİLER
Şayet ben heykeltıraş olsaydım,
Seni ayrılığın ağır taşından yapardım.
Sonra geçer karşına,
Şüphesiz timsaline tapardım.
Ama şairim. ( En kötüsü şairlerin)
Esamesiz yazıyorum.
Say ki, dantel örüyor 
İğneyle kuyu kazıyorum.
Zorla, ite kalka
Sevmek öğrenilmez.
Tanrı’nın en büyük lütfü,
Yüreğimizde taşıdığımız cevherdir.
Ve her canlıda, ibret-i âlem misali
Doğuştan,
İstisnasız vardır.
Bak gör!
Gör de ibret al!
Nasıl sokulur yavru ceylan anasına.
Yılan bile uyumak için,
Sıcak yer arar…
Ellerinin güvercin çırpınışları,
Yumuşak, uyumlu dokunuşlarda.
Bu düşünce,
Seni sevmek kadar ince,
Seni sevmek kadar yüce
Ve haince…
Gün gelir,
Bir insan çıkar karşına.
Açarsın yüreğinin kapılarını…
Ne çare,
Davetsiz gelmiştir 
Ve müsaadesiz gider.
Üzülür kızarsın.
Hey haat, nefreti sevgisinden beter.
Enkazdır geride kalan.
Sözcüklerde mimiklerde
Bir aşkın yalanlarıdır savrulan.
Ne olur bırak,
Bu dalgalar kıyıya vursun
Ağlasın sahil,
Yüreğim bu hüzünlü ninnilerle avunsun.
Nedensiz, nedenleri küstürürcesine,
“ Neden” deme.
Küpe olsun güzel kulağına,
Çünkü:
İnsanlar acımasız,
Hayat zordur
Ve bazen, zorunluluklar vardır.
Allah beni taş etsin ki,
Kaç gecedir böyleyim.
Kan kusup, kızılcık şerbeti içişim.
Durup durup,
Kendi vicdanımı hesaba çekişim.
Ne diyorduk: “ Sadakat “
Öyle mi?
Sadakat,
İsterik sürtüklerin,
Günah anaforu baygın bakışlarından öğrenilemez.
Yavrusu kucağında, geç kalmış eşini bekleyen
Mağrur anadan almalısın ibreti.
Bu şehirde yaşıyorsan
Ağır başlı olacaksın.
Sevdanda da, kavganda da yiğitçe duracaksın
Surlarında bin yıldır kurumadı alın teri
Horasan’dan, Semerkant’tan gelen ustaların.
Bu şehir Selçuklu yadigârı,
Alattin’in Alaiye’sidir.
Kabul etmez ihaneti.
                             Orhan Yeşil ( 4 Ekim 2003 /  Alanya)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!