BABAMI KAYBETTİK!
Geçtiğimiz hafta baba yurdu Fariske’ye gittim.
Bu gidişimin amacı babamın memleket özlemini gidermek içindi.
Babam 84 yaşında, Mahmutlar’a 18 yaşında gelmiş.
Mahmutlar’a dışarıdan ilk yerleşen kişi.
Yerli halkına göre yabancı.
Babamın Mahmutlar ile ilgili hayat hikayesini yazmayacağım çünkü bir kitaba bile zor sığar.
Oktay ağabeyimle birlikte 3 kişi olarak yola çıktık.
Kuşyuvası’ndaki tünellerin içinden geçince babam bir iç çekerek;
“Aaaah oğlum, ben buradan 60 yıl önce yayan zor geçiyordum.
Burada ne çarıklar ayağımdan yırtılıp çıkıp gitti.
Daha sonraları merkeple (Eşek) geçtim birkaç defa. Merkebin geçmesi için bile yol yoktu.
Zorda olsa da ite kaka araçlarla geçtim bu yolları.
Şimdi tünel olmuş, yollarda çok güzel.
Birde, ‘AKP bir şey yapmadı’ derler, bu bir şey değil mi, bu hizmet değil mi?” diye hayıflandı.
Daha sonra bir dönem esnaflık yaptığı Çayarası Yaylasına vardık.
Tabi babamın tanıdıkları ve ahbapları vardı.
Özlediği karlamayı içtik. (Kardan yapılan şerbet)
Çayarası’nın tamamının yıkılıp duble yol olacağını öğrendiğinde babamın suratı biraz asıldı. ‘Ama belki daha güzel bir şeyler yapılır buraya’ diyerek kendini teselli eder gibiydi.
Çayarası, Göksu, Günder, Cilver derken babamın ana yurdu Fariske’ye vardık.
İlk ziyaretimiz mezar başıydı.
Babam, babası ve dedesini ziyaret ettikten sonra diğer yakınlarını ve tanıdıklarına da dua gönderdi, elbette ağabeyim Oktay ve bende….
Daha sonra Fariske’ye ismini veren Göktepe dağına, doğru zorlu bir araç yolculuğu ile ulaştık.
Göktepe dağının yarısı babamın ailesinin.
Çocukluğunu geçirdiği, ayakkabısının yok oluşunu, ayağına çok taş ve dikenin battığı hayvan otlattığı rahmetli babasıyla ekin ektiği günleri anlattı bize…
Ağustos ayında Göktepe yaylasında hava buz gibiydi, araçla gidebildiğimiz yere kadar vardık.
Amaç babamın isteği olan Göktepe manzaralı bir resimdi.
O resmi çektik ve tarihe yazdık.
Hayvanlara gıda diye verilen bir dikenli otu görünce, “İşte bizim hayvanlara verdiğimiz gıdalı yiyecek” dedi.
“Bu diken, inek ve keçilerde süt yapardı o zamanlarda küspe yoktu” dedi.
Daha sonra komşu köyümüz Uğurlu’ya uğradık. Yıllarca görmediğimiz bir tanıdığı ziyaret ettik.
Gara’nın yerinde kavurma yedik, sizde gidin tavsiye ederim.
Göktepe’de bir akrabamın düğününde farklı kültüre sahip bir anı yaşadık
Eski ismi Limos yeni ismi Esentepe’ye geçtik, insanların kültürü ve yaşamlarına hayran kaldık. Köy kahvesinde, modern kadınlı erkekli gruplara şahit olduk ve babamın 40 yıllık kahve ve lokanta müşterileri ile çay yudumladık, sohbet ettik. Mahmutlar’dan rahmetli Tönget Yaşar amcayı andık..
Daha sonra üzüm bağlarının arasından Göktepe’ye ulaştık.
Bir gün sonra yolumuzun üstü olmamasına rağmen Başbakanın doğup büyüdüğü ilçe Taşkent’e ulaştık.
İlçenin girişinde keçi sürüsü karşıladı bizi, birde ilçenin ana caddesindeki sırtında çalı ve odun yüklü iki kadın.
Taşkent ilçesini Alanya ve yöresinden Yayla’ya göç eden kişiler ziyaret ediyor.
Başbakanın doğup büyüdüğü evi komşusu Hüseyin Aksu amca tanıttı bize.
Ev, Hüseyin amcaya emanet.
‘Davutoğlu Başbakan olduktan sonra Taşkent’de bir değişiklik var mı?’ sorusuna, “Ne diyorsun sen sadece Taşkent mi, Türkiye’nin her yerinde değişiklik var” dedi.
Kırsal bir İç Anadolu ilçesini gezdik.
Taşkent’den Alanya’ya inen bir yola çıktık. Yıllar önce aynı yoldan toz toprak içinde gelmiştim Mahmutlar’a.
Şimdi muhteşem bir yolda seyahat ettik. Geçilmez denilen dağların ortası yarılarak dümdüz yollar açılmış.
Göksu Irmağı üzerinde bulunan Uçan Su karşısına yapılan baraj üzerinde babam yemyeşil suya bakınca, gözleri uzaklara daldı ve içindekileri mırıldandı ama ne söylendiğini ben duyamadım.
Belli ki yılların solcusu gönlünü Davutoğlu’na kaptırmıştı.
Son sözüm solculara;
Yoldaşlar, her halde solculuk uğruna arabası bombalanan, iş yerleri tahrip edilen yılların solcusu babamı kaybettik…!
Başımız sağolsun…