AYAK OYUNLARI
Yıl 1974, ABD ile İngiltere’nin her türlü baskılarına rağmen Türk ordusu Kıbrıs’a girdi.
ABD ve emperyalizm karşıtı Bülent Ecevit, her fırsatta “Milli sanayi hamlesi” diyen yerli ve milli Necmettin Erbakan kurtuluş savaşından sonraki ilk ve son zaferimizin altına imza atıyorlardı.
Ardından gelen ağır ambargolar; yağ, şeker, petrol krizi ki bugün ağzını açanlar o günlerde ödenilen bedeli siyasî çıkar uğruna sıkılmadan sıklıkla dile getiriyorlar…
O ağır ambargo şartlarına rağmen 1977 seçimlerinde Bülent Ecevit ezip geçiyordu.
Ecevit halkların eşitliğine dem vuran “Ne ezen ne ezilen insanca hakça düzen” sloganları ile doğu-güneydoğuda da çok seviliyordu.
CHP’de ki bu anti emperyalist ilerleyiş ABD ve onun içerideki taşeronlarının canını sıkıyordu. ABD ve bizde ki derin devlet komünizm tehlikesine vurgu yaparak
Solcu Kürtler’le CHP ‘nin arasını açacak bir projeyi sahaya sürdüler.
İşçi, köylü ve emekçiden yana CHP, Kürdistan İşçi Partisi ile bölünecekti…
Aynı oyun Türk milliyetçileri üzerinde de oynanmış ve “Kanımız aksa da zafer islamın” sloganı ile farklı inanıştaki Türkler yok sayılmıştı…
1978 yılında PKK kuruldu. O tarihten sonra da Kürt milliyetçiliği yükselmeye başladı.
Öküz ölüp ortaklık bozulunca da Kürt milliyetçilerinin en nefret ettiği parti CHP oluverdi.
Bugün ‘CHPKK” diyen kesimin PKK ile gizli görüşmelerinin altında yatan sebep ise iki tarafında Ulusalcılıktan nefret etmelerinden kaynaklanmaktadır.
CHP güzellemesi yapmıyorum beni de çok ilgilendirmiyor. Sadece sitematik bir kuşatılmışlığın temel taşlarına dikkat çekiyorum.
(İnsan en başlarda anlayamıyor neyin lehimize neyin aleyhimize olduğunu)
Sovyetler Birliği 1979 yılında Afganistan’ı işgal etti.
Babra Karmal isminde bir kukla yönetici bulup Kabil’in tepesine yerleştirdi.
Daha öncesinde:
Bölgedeki İngiliz yönetimi 1947’de sona erip Pakistan bağımsız bir ülke olunca, ülkedeki Peştular Afganistan’daki Peştularla birleşerek “Peştunistan” isimli bağımsız bir ülke kurmak istediler.
Pakistan bu emelinden hiç vazgeçmedi ve Taliban örgütünü palazlandırıp destek verdi.
O tarihlerde 800 olan medrese sayısı sonraki yıllarda 11 binin üzerine çıkarıldı. Afganistan’dan gelen öğrencilere burada radikal islam soslu şeriat dersleri ve cihad öğretildi.
Taliban güçlendikçe Sovyetler zayıfladı.
Suudi Arabistan ve ABD Sovet karışıtı güçlerin yegane finansörüydüler.
El Kaide-Taliban arasında derin bağlar kurulmuştu. İkiz kulelere yapılan saldırılardan sonra ABD yönetimi El Kaide’li militanları istemiş ancak Taliban “O insanlar burada islami usullere göre yargilanacak” diyerek teslim etmemişti.
Sovyet efsanesinin çöküşüne kadar uzanan bu işgal Sovyetlerin çekilmesi ABD’nin o boşluğu doldurmasıyla devam etti.
Sovyetler Birliği içinde bulunan etnik grupları bir arada tutamamış ve zayıflamasının ardından da her etnik grup kendi devletini kurmuştu!
Demografik yapının ne kadar önemli olduğunu bir dahâ anlamış oluyoruz.
ABD’nin de işi çok kolay olmadı. Ve bugünlerde çekilmeye başladı.
Hem de Ortadoğu coğrafyasına El Kaide, Taliban ve IŞID gibi örgütleri bırakarak…
Genel stratejileri hedef ülkelerin etnik ve dini zıtlıklarını kaşıyarak oradan çıkardığı örgütleri özgürlük savaşçısı olarak lanse edip destek vermektir.
Türkiye Kıbrıs çıkarmasının bedelini hala ödüyor.
Ilımlı islam la taçlandırılan demokrasimiz Suriye’den getirilen 7 milyonluk etnik grupla geleceğin 50 yılına hazırlanıyor.
Afganistan’da ABD hizmetinde olan teröristler de bize ‘BİDEN ile yapılan ve resmî devlet tercümanının bile olmadığı görüşmede dayatıldı’ iddiaları şimdi vücut buluyor gibi.
Reza Zarrab adında ki İran ajanı demoklesin kılıcı gibi başımıza sallanıyor!
Afgan göçünü ABD ve İRAN organize ediyor.
Çünkü Iran’da içinde bulunan Türk nüfusundan rahatsız ve zayıf bir Türkiye işlerine geliyor.
Aynı taktiği Musul ve Kerkük’te yaptılar ama Kürtleri çok sevdikleri için değil!
Neticede yıllardır NATO yanlısı iktidarlar sayesinde ABD’nin tüm.kirli çamaşırlarını bizler yıkıyoruz.
Kore’de, Suriye’de, Libya’da ve en son Afganistan’da.
Bunları dile getirenlere de ABD ağzıyla ‘ırkçı’ suçlaması yapılıyor.
Kurtuluş savaşını kazanmış bu ülkenin kadim değerlerine ırk ve dil üzerinden yapılacak her türlü baskıya karşıyız.
Bu ülkenin yurt olması için birlikte bedel ödedik.
Külfeti de nimeti de paylaşacağız.
Emperyalist tuzaklara karşı değerlerimizi birliğimizi korumak adına “Türküm, Kürdüm, Lazım, Çerkezim, Aleviyim ve Sünniyim, sağcı veya solcuyum” demek zorunda mıyız?
“Vatanseveriz” desek yetmez mi?