ATATÜRK VE DEVLET YÖNETİMİ
Geçen haftaki Atatürk ve Anılar adlı makalemde Atatürk’ün Arap alemi hakkında görüşü ile yine Atatürk’ün Amerika’lı general Marc Arthure ile 1932 yılında yaptığı görüşmede yakında 2. Dünya savaşının çıkacağını ve bu savaşta kazanan tarafın Bolşeviklerin olacağını açıklamıştı.
Çünkü Atatürk engin bir bilgi birikimi ve engin bir tecrübeye sahip bir liderdi.
Atatürk’ün en büyük özelliğinin başında cephede bile kendi bilgilerini geliştirmek için sürekli okuyup yazardı.
Yaşadıkları ya da yaşayacakları olaylar karşısında bilim ve felsefeyi her zaman ön planda tutardı.
Hatta bir konuşmasında “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” şeklinde söylediği ve tarihe geçen bu görüş ile bilime ne kadar önem verdiğini açıklamıştı.
Çöken Osmanlı devletinin külleri arasından Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti özellikle geri kalmış ülkelere bir örnek teşkil etmekteydi.
Atatürk tarihten ders almasını biliyordu.
1937 yılında yaptığı bir konuşmasında tarihin en doğru bir klavuz olduğunu şöyle açıklıyordu:
“Bir milletin ne gibi haslet ve kabiliyetlere malik olduğunu takdir ve tayin edebilmek için o milletin sevk ve idaresine memur edilen kimselerin beşer tarihini çok okumuş ve hazmetmiş olmaları şarttır.
Muvaffak olmanın birinci sırrı bunda saklıdır. Aksi takdirde idare edenler hüküm ve kararlarında daima hüsrana mahkumdurlar.
Tarih bir milletin nelere kabiliyeti olduğunu ve neleri başarmaya muktedir bulunduğunu gösteren en doğru bir klavuzdur”
Atatürk 1930 yılında öğrencilere yaptığı hitabede:
“Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır” şeklindeki bu görüşü ile bir devlet adamında var olması gereken nitelikleri açıklıyordu.
Atatürk savaşta ve barışta bir devletin TBMM çatısı altında akıl ve bilimi baz alarak nasıl yönetileceğini çok iyi biliyordu.
Atatürk politikacı değildi.
Atatürk bir devlet adamıydı.