ARABA SEVDASI-Ender Karaca
Her sevda o kişinin o andaki tutulduğu tutkuya bağlıdır. Örneğin o kişi okumaya yazmaya sevdalıdır. Okudukça, yazdıkça topluma da bir şeyler verdikçe o kişi mutlu olur.
Ancak bazı kişiler var ki yaşamlarını hep özdeksel (maddi) yönde değerlendirirler.
Daha doğrusu yaşadıkları olaylara hep özdeksel açıdan bakarlar.
Örneğin; Benim bir arabam olsun(otomobil demek istiyoruz) bunun yanında bir evim olsun ya da bir otomobille birlikte bir evim daha olsun diyerek yaşantılarını hep maddi kazançlarına göre değerlendirirler.
Çünkü bu kişiler genellikle çocukluğu ve gençliği özellikle özdeksel yönden sıkıntı ile geçtiği için biraz palazlandıkları zaman sürekli satın almak isterler.
Bu isteklerini karşılamak için de hasbelkader biraz ellerine para geçtiği zaman eski sıkıntılı günlerini unutarak karlı dağları da ben yarattım havasına girerek kendilerini de bir halt zannederek kendi çaplarında sözüm ona bir yere geldiklerini zannederler.
Örneğin; İleri batılı ülkelerdeki vatandaşlar gibi yaşamaya çalışırlar.
Ancak bunu becerebilirler mi? Bu konuyu tartışmak gerekir.
Hatta bu konu üzerinde Tanzimat romancısı Recaizade Mahmut Ekrem’in 1895 yılında yayınladığı Araba Sevdası adlı bir romanı da o zamanki koşullar dikkate alınarak yazılmıştı.
Bu romanın özü, alafrangalık modasının Türk hayatında yaptığı tahribatı hikaye ediyordu.
Frenkçe kelimeler kullanmak, Frenkler gibi giyinmek ve onlar gibi görünmek isteyen bir gencin, Çamlıca’da arabalarla gezildiği bir devirde karşılaştığı olayları alaylı bir dille ve yer yer realist tasvirler ve sosyal tenkitlerle bu romanda anlatmıştı.
Aradan çok uzun bir zaman geçti. Toplum olarak bizler acaba çağdaş bir şekilde yaşam koşullarının neler olduğunu biliyor muyuz?
Bu soruya olumlu bir yanıt vermek biraz güç.
Nedenine gelince; her toplumun kendine has bir özelliği bulunmaktadır.
Bizler ataerkil bir yapıda büyütüldüğümüz ve eğitildiğimiz için yaratıcı gücümüzün bir yönde gelişmediğini söyleyebiliriz.
Daha doğrusu içine kapalı ve yaşanan olayları sorgulamayan bir toplumsal yapımız var.
Hal böyle olunca bizler doğulu gibi düşünüyoruz ancak batılı gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Örneğin; Araba Sevdası olan otomobil tutkumuzu ele alalım.
Bizler, otomobili göçebe kültüründen gelen bir alışkanlıkla at gibi dehleyerek kullanıyoruz.
Öteki konularda olduğu gibi otomobil kullanmak bir eğitim ve kültür konusu olduğunu henüz bilmiyoruz.
Üzülerek ifade etmek gerekirse daha yolda yürümeyi bilmeyen binlerce kişi bugün altlarında otomobil trafikte dolaşmaktadır. Sonuç ne oluyor? Yollar trafik kazalarından dolayı kan gölüne dönüyor.
Daha ilginç bir olayda geçenlerde Yozgat’ta yaşandı. Altı kişilik bir asansöre on bir kişinin bindiğini ve bu asansörün anında yere çakıldığını açıklayan medya bu kaza da bir kişinin de hayatını kaybettiğini açıklıyordu.
Unutmayalım; Düşünce tarzımız çağa uygun bir şekilde gelişmedikçe, yaşanan olaylara bakış açımız da kolay, kolay değişmez.