REFERANDUMDA EVET Mİ HAYIR MI?-Ender Karaca
“Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz”
Uğur Mumcu
Her zaman saygıyla andığımız Uğur Mumcu’nun bu ünlü tümcesi 12 Eylül’de referandum yoluyla yapılacak anayasa değişiklikleri üzerinde herhangi bir etkisi olabilir mi? şeklinde insanın aklına bir soru geliyor.
Neden geliyor? Çünkü, toplum olarak bizler; okumayı ve yazmayı sevmediğimiz daha doğrusu yaşanan bu gibi olayları neden-sonuç ilişkisi kurmadan, kulaktan dolma bir iki bilgi kırıntısıyla sözüm ona yorumlamaya çalışıyoruz.
Yorumlamaya çalışırken de yapmış olduğumuz yorumlarla yeri geldiği zaman “mangalda kül bırakmıyoruz”
Mangalda kül bırakmayan bu kişilere “Siz özellikle toplumbilim konusunda herhangi bir öğrenim gördünüz mü?” şeklinde bir soru yönelttiğimiz zaman bir çoğunluğu hayır der ama yine de kendi çapında fikir yürütürler.
Bu örneği neden dile getirdik? Çünkü; anayasa bir devletin temel yasası olup bu yasa nacak ve ancak toplumsal bir uzlaşma ile değiştirilebilir.
Toplumsal bir uzlaşmanın olması için de o toplumun bu konular üzerinde bilgi sahibi olmasının yanında örgütlü bir yapıda bulunması gerekir.
Örgütlü bir toplum kendi hak ve özgürlüklerini korur ve oluşan sorunları nesnel bir açıdan yorumlamaya çalışır.
Öyle cemaat kültürüne dayalı bir toplum yaşanan bu gibi olaylar üzerinde neden-sonuç ilişkisi kurarak yorumlamayı pek yapamazlar.
Yaklaşık on gün sonra yapılacak referandumda anayasa değişiklikleri toplumun onayına sunulacak.
Şimdi bu toplum 26 madde üzerinde yapılacak bu değişikliklerin ne olduğunu biliyor mu? Hiç tahmin etmiyoruz.
Çünkü, bırakınız yapılacak değişiklerin özeliklerini devletin temel yasası olan anayasanın bile ne ifade ettiğini bilmeyen yüz binlerce kişinin olduğunu söyleyebiliriz.
Şu anda önümde 1982 anayasası var. Bu anayasayı –konusunda yüksek öğrenim görmüş kişiler hariç- ayrıntılı bir şekilde kim okuyarak demokrasisi kökleşmiş ülkelerin anayasalarıyla kıyaslama yapmış.
Bu soruya olumlu yanıt vermek çok zor. Çünkü; kıyaslama yapmak için o toplumun bilinç düzeyinin yüksek olması gerekir.
Her ne kadar bilinç düzeyimiz yeterli olmasa da bu değişikleri kendi açımızdan yorumlamaya çalışırsak
Bizce Anayasa Mahkemesi’yle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda var olan üye sayılarının artırılarak genel yapıları neden değiştirilmek isteniyor?
Artırılmak istenen bu üyelerden örneğin Anayasa Mahkemesi üye sayısının 11’den 17’ye; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki üye sayının ise 7’de 22’ye çıkarılmasına neden gereksinim duyuluyor?
Neden Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek 3 üye parlamentodan seçilme isteniyor?
Neden HSYK’nın başkanı olan Adalet Bakanı yapılacak bu değişiklikler içersinde yer almadan konumunu aynen muhafaza ediyor?
Bizce bu gibi sorulara verilecek yanıtın yürütme erkinin yargı erki üzerindeki vesayetinin daha da arttırılması akla geliyor. Bu durum kuvvetler ayrılığı prensibine pek uymuyor. Esasında yasama , yürütme ve yargının bağımsızlığı o toplumdaki var olan demokrasi kuralları ile doğru orantılıdır.
Şayet yargı erki yürütmenin vesayeti altında alındığı taktirde o toplumda ilerde büyük kaoslar (bunalımlar) yaşanabilir.
Referandumda verilecek hayır ya da evet oylarının açıklanan bu gibi gerekçeler dikkate alınarak verilmesi daha uygun olur görüşündeyiz.