BRÜKSEL GÖRÜLMESİ GEREKEN BİR KENT
Geçen hafta Perşembe günü Antalya Havalimanından saat 14’de hareket ettik ve saat 18 civarında ve yağmurlu bir günde Brüksel Havalimanına indik.
Yaklaşık 9 ay once de geldiğimiz NATO ve AB’nin merkezi olan bir kent, gerçekten görülmesi ve gezilmesi gereken birkent olduğu hemen dikkati çekiyor.
Avrupa’nın öteki kentlerinde olduğu gibi bu kentin de özellikle tarihi ve doğa güzelliklerini hiç bozmadan aynen muhafaza etmeleri karşısında insan ister istemez üzüntü duyuyor.
Üzüntü duymamızın nedeni ülkemizde var olan tarihi ve doğa güzelliklerimizi neden koruyamıyoruz?
Herkesin bildiği bir konuyu biz de yinelersek rant ve talan koşullarının egemen olduğu bu düzende gerek tarih gerekse doğa güzelliklerimizin aynen muhafaza edilmesini beklemek biraz iyimserlik olur.
Brüksel kentini düzenleyen imar planlarına gelince bu planların belki 200-300 sene önce yapıldığı hemen dikkati çekiyor.
Gördüğümüz yerler arasında geniş bulvarlara, kent merkezinde geniş meydanlara ve adım başı parklara rastlıyoruz.
Metro ağı da bir hayli gelişmiş.
Trafikte uygulanan yöntemde öncelikli olarak insana önem verildiği görülmektedir.
Daha doğrusu trafikteki kuralların başında insan yaşamı her zaman ön planda tutulmuştur.
Örneğin; yaya geçidi olmayan yerlerde bile geçiş hakkı oncelikli olarak yayalara ait olduğu hemen göze çarpıyor.
Brüksel’e gelenlerin mutlaka gezip görmesi gereken yerlerden biri de kent merkezinde bulunan Grand Place (Büyük Meydan)’dır.
Bu meydanın etrafını çevreleyen ve 1600’lü yıllarda yapılan ve zamanında ticaret erbabının (kasaplar, terzinin vb.) bulunduğu bu tarihi binaların – bu binaların içinde belediye binası da bulunuyor – yüzyıllardır aynen muhafaza edilmesi bu toplumun tarihi değerlere ne kadar önem verdiğini gösteriyor.
Esasında her yerel yöneticinin buralara gelip görmesi ve gördüğü bu yerlerden örnek alarak seçildiği kentte bunları uygulaması gerekir.
Ama uygulama öyle olmuyor.
Herhangi bir yerel yönetici bulara geliyor, her halde buraları gezip dolaşıp,gününü gün ederek tekrar dönüyor.
Ancak gördüğü bu kentin hangi aşamalardan sonra bu hale getirildiğini her halde hiç merak etmiyor.
Mısralarıyla ünlü şair-devlet adamı Ziya Paşa bir zamanlar ne güzel söylemiş.
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kaşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm„