ZİTO
Onlara hiçbir baskı yapılmıyordu, sonsuz bir hoşgörü içinde ama içten içe büyük bir kinle yaşıyorlardı.
Tam iki yüz yıl öncesinden bölgenin tüm ticaretini onlar ele geçirmişti. Sayısal üstünlük Müslümanlarda, parasal üstünlük ise Rumlardaydı.
İzmir ve çevresinde devletin hiç fark etmediği ya da umursamadığı hummalı bir çalışma yürütüyorlardı.
Başta İzmir olmak üzere çevre kasaba ve köylerin haritalarını çiziyor, Müslümanlara ait evleri, varsa dükkânları tespit ediyorlardı.
Kilisenin ayarladığı bir grup genç izci kıyafetleri giyip, Müslüman ahalinin işyerlerine çeşitli işaretler çizdiler.
Seydiköy Nahiyesinde bir Papaz vaaz veriyordu “Artık kuyularınızı derin kazın, iplerinizi sağlam bağlayın, bıçaklarınızı daha iyi bileyin çok yakında Yunan orduları gelip bunlardan intikamımızı alacaklar” diyordu.
Bu tip vaazlar sıklaşınca Müslüman bir gazetecinin dikkatini çekti.
Birkaç kişiyi şahit gösterip gazetesinde yazdı ama nafile.
Ahali o kadar bir birinden kopuk, orta yerde o kadar fitne fesat vardı ki kimseler inanmadı. İnsanlar şöyle bir düşünüp “Yahu gazetelerde Rumlar böyle şeyler demiş, acaba doğru mu?” diye kimse üstünde durmadı.
Uyuyan toplumlar, uyanmaya ne kadar geç kalmışsa felakete bir o kadar yaklaşmıştır. Manisa’da toplanan birkaç aydın insan İzmir Valisine telgraf çekip, ortada dönen dedikoduyu sordular.
Aradan uzun bir süre geçtikten sonra gelen cevapta, olayın abartılacak bir yönünün olmadığı belirtiliyordu.
Osmanlıda Rumlar, en iyi yerlere yerleştirilmiş, bütün ticaret ellerine bırakılmış ve askere bile alınmamıştı.
(Suriyeli mülteci gençler geliyor aklıma)
Bir gün yabancı sefirler valiye gelerek “Yunanlılar sadece bir süreliğine burada olacaklar. Herkes işine gelsin, askerler ve memurlar işlerinin başında olsun, tereddüt edecek bir durum yok” deyip hem valiyi hem de kumandanı ikna ettiler.
Ertesi gün Yunan gemileri Fransız ve İngiliz gemilerinin nezaretinde Kordon’a yaklaştı.
Yunan askerleri Pasaport tarafından şehre indiler.
Ortalıkta kimseler yoktu.
Süngülerini takıp çeşitli kollara ayrılmaya başladılar.
İzci bir grup genç ellerinde haritalarla geldiler, sonra papazlar göründü.
Çok geçmemişti ki binlerce Yunan bayrağı çıktı ortaya ve tüm sokaklara, mağazalara astılar. Koynumuzda beslenen ve imtiyazlı sınıf olan Rumlar Yunan askerlerine koşup sarılmaya ve onları öpüp koklamaya başladılar.
Devlet fena halde uyutulmuş, halk ise kör bir tuzağın içinde çaresiz bırakılmıştı.
Yunan askerleri erkeklerin feslerini, kadınların örtülerini çıkarttırdılar.
Artık iş çığırından çıkmış, gözü dönen Yunan askerleri önüne geleni kesip doğruyor ve katlediyordu.
Çığlık çığlığa kaçıyordu zavallı ahali. Yerde cansız bedeni yatıyordu bir zabitin, gözü dönmüş bir cani elinde süngüsüyle vurdu vurdu vurdu…
Alkışlar, sevinçler ve “Zito Venizelos” sesleri tüm İzmir’de yankılanıyordu…
Bir bahar günüydü İzmir’e ayak basmaları, O bir sonbahar günü verdi emrini “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri”
Eylülün dokuzunda yaprak gibi döküldüler denize.
Peygamber kucağı şehitler yeri
Çalındı borular haydi ileri
Bozuldu çadırlar kalmayın geri
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
Zito Yunanca “yaşa” demektir.
Onun için “Yaşa’dır”
İzmir marşının nakaratı peki niye gocunuyorsun “Zito Venizelos diyemediğin için mi?