VENEDİK, VERONA VE VİCENZA’DAN İZLENİMLER
Mart ayının son haftası olan pazar günü Brüksel havaalanından saat 14.30’da hareket ederek saat 16.30’da İtalya’nın Venedik Marco Polo havaalanına indik.
Amacımız İtalya’nın kuzeyinde yer alan tarihi kentleri görmek ve gezmektir.
Öncelikle Venedik görülmesi ve gezilmesi gereken tarihi bir kent olarak hemen dikkati çekiyordu.
Kanallar üzerinde kurulmuş olan bu kentte tüm tarihi yapılar hemen göze çarpıyordu.
Kaldığımız otel 1600 yıllarında yapılmış ve butik otel olarak yabancı turistlere hizmet eden bir özellikteydi.
Tarihi bir kentte olması gereken tüm özellikler Venedik’te de vardı.
Bu kentin özelliği cadde ve sokaklar yerine kanallar ve bu kanallarda ulaşım aracı olarak vaporetto dedikleri vapurlar ve gondollar vardı.
Venedik’te görülmesi gereken yerlerden biri San Marco meydanıydı.
Bu meydana gelen binlerce turist San Marco Bazilikası (Kilisesi) ile Aziz San Marco çan kulesini geziyorlardı.
Biz de Venedik’te gezilmesi ve görülmesi gereken yerleri gördükten sonra yaklaşık 100 km uzaklıktaki Verona kentine geldik.
Bu kentin en büyük özelliği kent meydanındaki tarihi arena yapıtıydı. Bu yapıtı görmek için belki yüzlerce kişi kuyrukta bekliyordu.
Arenayı gezdikten sonra bu kentin özelliklerinden biri olan Romeo ve Julliet adlı gençlerin aşklarına konu olan yerleri gezdik.
Bu yerleri gezerken özellikle gençler herhalde kendilerini Romeo ve Julliet olarak hissettiklerini için duvarlara kendi adlarını yazıyorlardı.
Bu kez, Verona’nın tarihi Piazza Delle Erbe adlı büyük meydanını gezerken 4 ya da 5 asır önce yapılmış ve aynen muhafaza edilen tarihi binaları ve kafeleri gördük.
İşin ilginç yanı, bu kafeler yaklaşık 150 yıllıktı ve gelen turistler bu kafelerde içeceklerini yudumluyorlar ve alışveriş yapıyorlardı.
Gezimizin bir sonraki durağı Vicenza kentine geldik.
Bu kentte tarihi bir özellik taşıyordu.
Kent merkezine gelmek için tarihi binaların arasındaki dar sokaklardan geçerek kent merkezine geldik.
Yağmurlu bir gün olmasına rağmen bu kentte gezilecek görülecek yerleri görme fırsatımız oldu. Örneğin dünyaca ünlü mimar Andrea Palladio’nun en önemli eseri olan Villa La Rotonda bunlardan biriydi.
Yaklaşık bir hafta boyunca dolaştığımız bu yerlerde edindiğimiz intibaları kısaca açıklarsak; İtalyanlar turist çekmesini iyi biliyorlar.
Gelen binlerce turist öncelikle olarak tarihi mekanları gezip görmek ister. Hal böyle olunca İtalyanlar da tarihi mekanlarını titizlikle koruduklarını gördük.
Dikkat ettik, dolaştığımız tüm tarihi mekanlar ve doğal güzellikler yüzyıllarca bozulmadan aynı kalmış.
Bizdeki gibi kentsel dönüşüm adı altında yaklaşık 70-80 yıllık binaları yıkarak yerlerine bilmem kaç katlı ucube binaları yapmıyorlar.
Kentlerin tarihi zaman içinde yapılan binalar ve doğal güzellikleriyle ölçülür.