TOPRAĞA İHANET AÇLIKTIR
Türkiye özellikle son yıllarda baklagillerde neredeyse tamamen dışa bağımlı hale geldi.
Yeşil ve kırmızı mercimek, nohut, fasulye üretimimiz resmi verilere göre yarı yarıya azalmış durumda. 1980’li yıllarda Türkiye’den yeşil mercimek tohumu satın alarak üretime başlayan Kanada’dan şimdilerde yeşil mercimek ithal etmeye başladık.
Cevizden iğdeye- çaydan kuru üzüme- karpuzdan elmaya- maruldan brokoliye her şey ithal ediliyor.
Bir zamanlar kendi kendini besleyen ender ülkelerdendik, hatta tarımdaki bu durumdan rahatsız olup “Sanayileşelim, kaç bin ton buğday satacağız ki bir tane uçak alabilelim” çıkışı yapan politikacılar vardı.
2002 yılında 65 bin ton olan yeşil mercimek üretimimiz- 2016 yılında 21 bin tona gerilemiş. Aynı tablo aşağı yukarı diğer tarımsal ürünlerimiz içinde geçerli.
Buğday ve saman ithalatıyla birlikte hayvansal ürünlerde de büyük bir gerileme söz konusu. 1944 Zirai Donatım Kurumu; tarım alet ve makineleri, gübre ve tarımsal mücadele ilaçlarını çiftçilere temin etmek için kurulmuştu.
1998 yılından itibaren kademeli olarak özelleştirildi.
Bir anlamda devlet tarımdan elini çekmiş oldu ki: 7 Haziran 2001 tarihinde Dünya Bankasına bir mektup yazılmış ve tarımsal destek uygulamalarının, kimyevi gübre desteğinin kaldırılacağı taahhüdünde bulunulmuş, 1 Ocak 2002 tarihinde kaldırılmıştı Ayrıca tarımda faiz sübvansiyonun kaldırılmış olmasıyla birlikte, zirai krediler ticari krediye yani acımasız faizlere terk edilmişti.
Düşünebiliyor musunuz?
O yıllarda bu taahhüdü verdiğimiz ülkelerden, bu günlerde tarımsal ürün ithal ediyoruz!
Bu uygulama hiç değiştirilmedi ve maalesef Türkiye artık kendi kendini besleyen ülke konumundan çıktı.
İftar sofralarımızı süsleyen gıdaların neredeyse yarısı ithal ürünlerden oluşuyor..
Diyarbakır karpuzunu İran’dan, Marulu Mursi’den alıyoruz. Çin malı sarımsak ve soğan ithalatı için alınan kararlar.
Ekilmedikçe milyonlarca dönüm arazimiz çoraklaşıyor ve elden gidiyor.
Çiftçi yüksek maliyetlerden ve sahipsiz kalmaktan dolayı toprağını terk ediyor.
Yeni nesil gençlerin büyük kentlere göçü “Tarımın tamamen çökmesi” demektir.
Bakın herhangi bir Anadolu köyüne 1970’li yılların ancak %10’u kadar bir nüfusa gerilemiştir. Bu çok ciddi bir problemdir ve acilen çözülmesi gerekmektedir.
Köyde kalıp üreten insanların sigortaları devlet tarafından karşılanmalıdır.
Ekilmeyen araziye değil üreten çiftçiye destek verilmelidir.
Mazot fiyatları çiftçiler için yatlara uygulanan tarifeyle belirlenmelidir.
Köy biterse, tarım biter, tarım biterse ülke biter.