SİSTEMATİK SİSTEM
Bir devleti ötelere taşıyacak olan en önemli unsur adalet ve güven duygusudur. Halkı hangi düşüncede, hangi inançta, hangi kökten olursa olsun devlet tümünü kucaklayıp eşit bireyler muamelesi yaparsa yaşar.
Sistem kargaşalarının olması bu tartışmaların ne için çıkarıldığıyla doğru orantılıdır. Bugün ülkemizin tarihsel yapısını ve demokrasi geleneğini değiştirecek olan bir sistemin kapı önündeyiz.
Peki, yeni sistem neler getiriyor?
Hayatımızda ne gibi değişikliler olacak?
Ağır aksak işleyen demokrasimizi hızlandırıp arızalarını giderecek mi?
En önemlisi vatandaş bu sistem değişikliğiyle ilgili yeterli bilgiye sahip mi?
Tarlada 70 kuruş olan domatesin sofralara 5 liradan gelmesini, asgari ücretin yoksulluk sınırının üzerinde olmasını, yerlerde sürünen emekli maaşlarının gelişmiş ülkeler çıtasına yükselmesini, canı burnuna dayanan esnafların nefes almasını, büyük kentlerimizde patlayan bombaları, şehit haberlerini, sığ siyasi çekişmelerle bir birlerine kinlenen halka barışı, rüşveti ve yolsuzluğu, adam kayırmacılığını ve torpili sonlandıracak mı?
Bugün için gönül verdiğimiz bir partinin ya da liderin peşine düşerek ve aslında ne getirdiğini bilmeden destekleyeceğimiz bu sistemin gelecekte başımıza ne işler açacağını iyi hesap etmeliyiz.
Günü düşünüp salkım söğüt değil, yarınları düşünüp ceviz ağacı dikmeliyiz.
Tek adama bu kadar sorumluluk vermek en başta o adama yazık etmektir.
Bu sistemle seçilecek kişi devletin sahibi olur oysa devlet farklı düşünce gruplarına ait vatandaşların şemsiyesidir.
Devlet babadır sözü doğruysa bu sistemde üvey evlatlar olacaktır.
Cumhurbaşkanı devletin ve tüm yurttaşların koruyucusu ve iktidarların muhalif duygularla ezmeye çalıştığı karşı görüşün güvencesidir.
Şunu samimiyetle belirtmek istiyorum, başkan seçilecek kişinin şu partili bu partili olması hiç umurumda değil.
Sert ve kati bir siyasi sahiplenme duygusuyla hareket edilecek bir mevzu da değil zaten. Devletin geleceğini şekillendirecek bir sistem değişikliği risklidir.
Kaldı ki “Türk Tipi” denilen bu sistemi örnekleyeceğimiz demokrasisiyle ve kalkınmışlığıyla göze batan bir tane ülke yok, olanlarsa üçüncü sınıf dünya ülkeleri.
Yargının, ekonominin, iç dış politikaların tek ele teslim edilmesi ve hata yapıldığında bile hesap sorulamaması adil değildir.
Yeni sistemle bu ülke hep ayrışmanın eşiğinde yaşayacaktır.
“Neden” diye soracak olursanız: Bütünşehir yasasının altında yatan gerçek eyalet sistemidir. Dünyada başkanlıkla yönetilen ülkelere bakıldığında bunu açıkça görürüz. Ülkemiz bu kırılganlığa müsait bir yapıdadır. Çeşitli etnik unsurların milliyetçi söylemleri bunu doğrular nitelikte.
Bu sistemde %51 alan %49 alanı sonsuz yetkisiyle hep hırpalayacaktır. 30-40 yıl sonra iyi yetiştirilmiş bir ajanın ülkeme Devlet Başkanı olmayacağının garantisi var mı?
Bu ülkede bir mıymıntı herifin peşinden koşup ona laf söyletmeyen milyonlar yok muydu? Körü körüne kandırılıp kendi halkının üzerine tankları sürecek kadar beyni yıkanmışları görmedik mi?
15 yıl önce “Bu adamlar tekin değil, ülkeyi mahvediyorlar” diye yazdığımızda.
12 Eylül referandumunda “Yapmayın amaçları yargıyı ele geçirip ülkeyi teslim almak” dediğimizde..!
Haklıydık.
“Eyvah haklıymışsınız” dememek için her şeye “Evet” dememek lazım.