SİSLİ SİSTEMLER
12 Eylül 2010 referandumunun propaganda dönemleriydi. Vaatler havada uçuşuyor Kenan Evren’in” neredeyse idamı kesinleşmişti.
“Evren asılacaksa ben evet diyorum” diyen 20’li yaşlarda gençlerin heyecanı babaları yaşındaki bizim kuşağa sadece sempatik geliyordu.
Yazdığım bir makalede “Hayır” diyeceğimi belirtmiş ve gerekçelerini anlatmıştım. İsmini vermeyeyim Ak Partili bir dostum “senin gibi aydın bir insan bu kadar şeffaf bir anayasaya neden hayır der anlamış değilim?” dedi.
Çekincelerimi anlattım ama ikna olmadı.
Sonrasında malum yapının ülkemizin başına açtığı belayı hep birlikte yaşadık.
“Mezardan ölüleri çıkarıp evet oyu kullandırın” diyordu örgütün başı.
12 Eylül akşamında sonuçlara en çok o sevinmiş, vatandaş eliyle önü açılmış, sinsi planlarını uygulama alanı açılmıştı.
11 Aralık 2010 yılında HSYK’nın yapısı değişti.
Ve yargıya girdiler.
Hiç vakit kaybetmeden çakma bir suikast iddiasıyla 29 Aralık’ta kozmik odaya baskın yapıldı. Devletin tüm gizli belgeleri, Doğu ve Güneydoğuda ülke adına görev yapan sivil istihbarat görevlilerinin listesi ve savaş planları kopyalandı.
Terörle mücadelede devletin yanında olan insanlar, faili meçhul cinayetlere kurban gitmeye başladılar.
Güvenlik güçleriyle, istihbaratın bağlantısı kesildi, sonrasında şehirlerin göbeğinde patlayan bombalar.
Çiller’in “O bayrak inecek, o asker gidecek” haykırışından ödü kopan Yunanistan şimdilerde 16 adamızı silah deposu haline getirdi.
Çünkü tüm sırlarımız hem PKK’nın hem de diğer ülkelerin eline geçmişti.
“Türkiye bağırsaklarını temizliyor” denen olaylar silsilesi maalesef bağırsaklarımızı düğümlüyordu.
Sistem değişiklikleri, özgürlük vaatleri, kalkınma, zenginleşme, lider olma, büyüme, güçlenme sloganlarıyla gelir ama sonucunu, sistemi değiştirenler bile tahmin edemez.
18 maddeden oluşan yeni Anayasa paketini okudum inceledim.
Sadece bugünü düşünüp çekince koymuyorum.
15 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın neyi yapıp, neyi yapamadığını görüyoruz.
Kimsenin vatan sevdasından da kuşku duymak gibi bir şey haddimiz olamaz.
“Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür” Atasözü tam da bu günler için söylenmiş.
Kim olursa olsun bu kadar yetkinin bir kişiye verilmesi, şimdi olmasa da ileriki yıllarda çok büyük sorunlar getirecektir.
Kuvvetler ayrılığının hiç olmadığı, denetimin imkânsızlaştığı, yargının ve kanun yapma yetkisinin bir kişiye verildiği bu paket kaos getirir.
2010 referandumunda “hayır” demiş çekincelerimi belirtmiş ve maalesef haklı çıkmıştım. Türkiye’nin, güçlendirilmiş daha özgürlükçü bir anayasa ve siyasi partiler yasasına ihtiyacı vardır.
Orta yerde dolaşan “Yok şu şunu söylüyor, onun için ben bunu söyleyeceğim” gibi laflar, boş laflar.
Ben okudum, anladım, düşündüm, tetkik ettim, kendimi o yetkilerle başkan olarak hissedip tadına vardım ve gözüm korktu.
Sonuçta beni başkan yapsalar bile kendime “Evet” demem.