SEVİMSİZ ŞEYLER-Hasan İlhan
Ne yalan söyleyeyim, şimdiden kabak tadı vermeye başladı bende şu seçim süreci…
Ne güzel bu işi yapıyor olanlar; güya hepsi de kendi çapında dürüst, ilkeli ve halkın hakkaniyetini koruma peşindeler zaten…
Biliyorsunuz, özellikle üç büyük partide yaşanan Milletvekili aday adayı sayısındaki talebin fazlalığı hepinizin dikkatini çekmiştir.
Milletvekilliği için aday adayı olan şahsiyetlerin içinden sıralamalar belli olduktan sonra küskünlükler mutlaka olacaktır.
Burada anormal bir durum yok, yok olmasına da asıl olan en az küskünü olan parti başarıya daha yakın olacaktır.
Dikkatinizi çekmiştir mutlaka, herkes siyasete girmek için her türlü yöntemi denemekten çekinmiyor ve canı gönülden istemekteler…
Sebepleri arasında her biri için farklı ya da ortak görüşler çoktur.
Derin devlet soyağacının günden güne artması ve yılan hikâyesine döndüğü iddialarıyla haykırışlar ve buna istinaden partisine olan desteğini sergilemek isteyenler mi dersiniz…
İktidar partisinin akıllı ve gündemi istediği gibi belirleyen ve politik üstünlüğü karşılığında, muhalefet partileri tarafından inandırıcı ve güçlü çıkışlarının sağlanamaması ile yeni adayların cesaretini arttıranları mı dersiniz…
Şimdiye kadar hiç sevmedim bu kelimeyi, hatta söylemek de istemem aslında.
En önemli sebeplerden birisidir kutuplaşma…
İktidarın suçu derler hep.
Strateji olarak muhalefet de çıkış yolu olarak hep kullandı. Mağdur olan iktidar partisi oldu ve sonucuna hiç de üzülmedim.
En sonunda kazanan da iktidar partisi oldu.
Bütün bunların genel sebeplerini aslında hepimiz tahmin de edebiliriz…
Geçmişten gelen hesaplaşma ve devlet kademelerindeki hâkimiyet kavgası iddiaları olabilir mi?
Siyasi tartışmalar esnasında vatandaşların kavga edercesine birbirine girmesine bir anlam da vermiş değilim aslında.
Hararet ibresi son haddine kadar dayanmış, ölümüne siyaset bilgisi test edilir.
Terazi ne tarafa ağır basarsa…
Birileri yolsuzluk yapar, savunmasını yapana bakın…
Hiç bir şeyden haberi olmayan, belki de okuma yazması eksik benim garip vatandaşım.
Esasen hiçbir partinin çözmek istemediği türbanın savunmasını yapan da aynı vatandaşımın komşusu…
Tıpkı doğunca çok da seçme şansınızın olmadığı bir dünyada partinizin de anne ve babanızla beraber olması gibi…
Haydi bakalım, bu durumu gelişmiş ülkelerle mi yoksa kendinizden düşük seviyedeki ülkelerle mi karşılaştırırsınız?
Seminerlerde, eğitimlerde ve birçok platformda futbol sporu örnek olarak çok gösterilir.
Daha çok takım ruhu mesela ancak benimkisi biraz farklı olacak.
Siyaset, Tıpkı futbolcuların oynadıkları ligde kaçıncı sırada olduklarını, takımının kaç puanı olduğunu veya haftaya hangi takımla maç yapacaklarını bilmedikleri, aksine takımı savunan taraftarlarının ise hayatı pahasına kavgaları göze almasına benzemiyor mu sizce de?
Zaten ülkemizde siyaset de futbol da hiç iyi gitmiyor.
İkisinde de ortak olan bir şey, “Hep kötünün iyisi kazanıyor”.
O zaman da;
“İyi olan kazansın”, diyesin geliyor.
İçimden bir ses de;
“Daha vakit var”, diyor.