O, Mahmutlar’da ilklerin adamı
Bir şehrin ak saçlıları, yani ihtiyarları aynı zamanda oranın hafızasıdır. Anıları, yaşadıkları, yapıp, ettikleriyle o beldenin rengini kokusunu taşırlar. İşte bu düşüncelerle biz Mahmutlar Post Gazetesi olarak, Mahmutlar’a elektrik gelmeden ilk akülü televizyonu getirmiş, ilk lokantayı açmış, ‘Mahmutlar Köyü belde olsun’ diye, burada yaşayan ağalara karşı çıkıp, halkı örgütleyerek, Mahmutlar’ın belediye olmasını sağlamış, senelerce esnaflık yapmış, Hasan İlhan, nam-ı diğer Arap Hasan ile röportaj yaptık. Keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.
Orhan Yeşil: Hasan Amca namını duydum; iyi bir solcuymuşsunuz! Anlatın bakalım. (Gülüşmeler…)
Hasan İlhan: Yok yavrum, seni kandırmışlar! Biz siyaseti bildiğimizde, yani kendimizi bilip, ülkenin bölgenin sorunlarıyla ilgilenmeye başladığımız ilk yıllarda kendimizi Menderes’in tarafı olarak görüyorduk. Menderes’e yapılan darbeyle ilgili süreci de bir vatandaş olarak ben ve Mahmutlar’da yaşayan herkes radyolardan takip ettik. O günlerde benim çalıştırdığım kahveye gelenler arasında geçen sohbetleri şimdi anımsadığımda 27 Mayıs Darbesi en önemli konuydu. Darbeden sonra, ben o yıllarda Karayolları’nda işçi olarak çalışıyordum, uzun bir süre maaşlarımızı alamadık. Menderes döneminde her yerde bolca bulunan bazı temel gıda ve ihtiyaç mad-deleri eksikliği görüldü. Bazı şeyleri satın alabilmek için sıraya girmek zorunda kaldık. Bu durum sivil idareye geçinceye kadar devam etti.
O. Y: 27 Mayıs darbesinden sonra Adalet Partisi yani Demirel iktidar oldu değil mi?
H. İ: Evet! Evet… Demirel döneminden sonra Adanalı bir başbakan geldi ama fazla yaşamadı ( Nihat Erim hükümetini kast ediyor) Daha sonra üçlü bir koalisyon geldi. (Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kast ediyor) 1970 yılları ben Ecevit’li yıllar olarak hatırlıyorum. Deniz Baykal, Ecevit’in Enerji Bakanıydı. Onun döneminde bölgemize çok büyük enerji ve bayındırlık yatırımları oldu. Elektrik onun döneminde geldi. Ben o yılları unutmadım. Baykal’ın Enerji Bakanlığı döneminde Mahmutlar belde statüsüne kavuştu ve Mahmutlara elektrik geldi.
O. Y: İyi işler yaptı mı, Baykal o dönemde?
H. İ: Efendim, iyi işler yaptı… Ben kendi kanaatimi söylüyorum! İlk girdiğinde kendini bir göstermek istedi. Haliyle Ecevit sol partiydi. Bakanlığı döneminde Baykal, Ecevit ile ters düşmeye başladı. Bunu hepimiz o yıllardan bu şekilde hatırlıyoruz. Ben de o yıllardan bu güne kadar hep Ecevitciydim, hala da öyleyim. Ecevit öldü, Allah rahmet eylesin. Tabi o yıllarda Baykal parti içinde yalnız da değildi, yanında Ali Topuz da vardı. Baykal aşırı sol ile Ecevit’in izlediği sosyal demokrasi arasında bir yerdeydi. Ağırlıklı olarak da aşırı sola yakındı. Ben bir vatandaş olarak açıkça söyleyebilirim ki Özal’a gelinceye kadar çok sıkıntılar çektik.
O.Y: Hasan Amca sizin o yıkılan evi yaptırdığınız yıllarda Mahmutlar’da kaç tane beton arme ev vardı?
H. İ: İlk başta ben beton arme yapmayacaktım. Zordu o yıllarda betondan ev yapmak. Demiri nereden alacaksın, betonu nereden bulacaksın, ustayı nereden getireceksin, zor işti yani… O zaman köydü! Bütün ihtiyaçlarımız için yaya olarak Alanya’ya gitmek zorundaydık. Bu yüzden ben ustalarla ilk başta “kiremit olsun” şeklinde anlaşmıştım. Sonradan “beton arme olsun” denildi. Alanya’da, Allah razı olsun demir çimento satan bir arkadaşım vardı, ‘bana şu kadar demir, şu kadar çimento yıkar mısın?’ dedim. Karayollarındayım, maaştan ödeyeceğim. Arkadaş kabul etti, getirip çimentoyu demiri yıktı. Mahmutlarda iki tane beton arme ev vardı, biri benim biri de Alanyalı Muhammet Ağa derler bir adam vardı onun evi… Tamamı toprak ve kiremit evler…
O.Y: Hasan Amca o dönemde buradaki evler tek katlı mı, yoksa çift katlı olarak mı yapılıyordu?
H.İ: Genelde toprak olsun ya da beton arme olsun evler iki katlıydı. Alt katı ahır olarak kullanılıyor, üst katında da ev ahalisi yaşıyordu.
O.Y: Öğrendiğimize göre siz burada baya nam salmışsınız (gülüşmeler…) Bakkalınız, Lokantanız falan varmış, neler satıyordunuz, o günün şartlarında neler vardı dükkanınızda, o yılları anlatır mısınız?
H.İ: Oğlum sen hazırlıklı gelmişsin anlaşılan (gülüşmeler) Bu memlekette ilk kahveyi ve lokantayı ben açtım. O yıkılan ( hüzünlü ağlamaklı bir ifadeyle…) binanın altına açtım. Bizim hanım üç çocuğuyla üste dururdu, o yıllarda üç çocuğum vardı. Altı da kahve ve lokantaydı. Zaman içinde Mahmutlar Köyü, Mahmutlar Beldesi’ne dönüşüp belediyelik oldu. O şartlar altında çok çocuk büyüttük. İyi geçen günüm oldu, kötü geçen günüm de oldu. Siyaset yönünden darbe de yedim. Araba aldım, arabama bomba attılar.
O.Y: Onları size anlattıracağım Hasan Amca (gülüşmeler…) ama önce sizin bu lokantada bayağı meşhur yemekleriniz varmış. Paça çorbası, kıymalı yumurta falan… Siz bu yemekleri yapmayı nereden öğrenmiştiniz?
H.İ: Benim yemeklerim özellikle yaptığım paça çorbası çok meşhurdu. Ben Karayollarında çalıştığım bölümün yemeğini yapıyordum. Karayollarına girmeden önce de Alanya’da iki ayrı ustanın yanında çalışmıştım. En basit yemekten, en ağır, yapması zor yemeklere kadar yapmayı biliyordum zaten. Paçasını olsun, piyazını olsun, kıymalı yumurtasını olsun…
O.Y: Acaba bu lokantaya gelen müşteriler genelde nerelerden gelirlerdi. Mahmutlar çevresinden miydi, yoksa başka yerlerden gelen de olur muydu?
H. İ: Buradandı müşterilerim, buradan… O zaman yabancı olarak bir ben vardım burada. Başka kimse yoktu. Mahmutlar’ın ilk ve tek yabancısı bendim.
O.Y: Siz nereden geldiniz buraya?
H.İ: Karaman-Ermenek’ten geldim.
O.Y: Peki Hasan Amca, sizi yabancısınız diye burada dışlayan ya da tavır alan oldu mu?
H.İ: Çok… Benim evime neden silah sıktılar. Arabama neden bomba koydular sanıyorsun? Bir solcu oluşumdan, ikincisi de yabancı oluşumdan dolayıdır. O zaman Türkeş’çiler gelip, Ecevit’in duvardaki çerçeveli resmini yere attılar. Rahmetli Ecevit o yıllarda başbakandı. Mahkemeye verdim, verdim ama ilçe başkanı ve belde başkanı üzerine düşmeyince bir sonuç elde edemedik tabi. Yanarım yanarım da Ecevit’in başbakan olduğu dönemde rakip partinin, adamları bir kahveyi basıp Ecevit’in resmini yere atıp, çerçevesini kırmasına yanarım.
O.Y: Sizin o yıllarda CHP Belde Teşkilatında göreviniz var mıydı? Yoksa sadece partili olarak mı gidip, geliyordunuz?
H.İ: Yok ben partide hiç görev almadım ama iyi bir CHP’li, hızlı bir solcuydum.
O.Y: Amcacığım izin verirseniz, ben yine o beton arme binayla ilgili soracağım. O bina da kaç çocuğunuz dünyaya geldi?
H.İ: (gülerek eşine bakıyor..) 11 çocuğumuz dünyaya geldi, ikisi vefat etti. Dokuzu halen hayatta. Allah’ım onların yardımcısı olsun.
O.Y: Amin, amin… Sizin dönemizde Mahmutlar’da lokanta kahve hiçbir şey yoktu, değil mi?
H.İ: Kahve bir tane vardı. Muslu isminde birisinin kahvesi vardı. Bu Muslu benim kayın biladerdir. Bir de öbür tarafta vardı. (Biraz düşündükten sonra) Kahve olarak üç kişiydik ama lokanta olarak bir benim vardı.
O.Y: Peki o yıllarda sizin kahveye gidip gelen kimler vardı, hatırlayabildiğiniz kadarıyla. Yani Mahmutlar’ın namlı adamlarından kimleri hatırlıyorsunuz?
H.İ: Bu memleketin ağası vardı namı İdrisoğlu, o gelirdi. Bu memlekette 36 sene muhtarlık yapmış Halil Tönget, onun yandaşları arkadaşları. Evel, onlarla bir kahveyi doldururduk. Bu şahısların dost ve ahbapları gelirdi şehirden. Öyle oluyordu o zaman. Mahmutlar Alanya’nın en büyük köyü olduğu halde burada yaşayan herkesi toplasan iki kahveyi doldurmazdı.
O.Y: Hasan Amca şimdi soracağım soruya uzunca bir cevap vermenizi rica ediyorum. Mahmutlar, köy olmaktan belde olmaya geçerken kimler buna ön ayak oldu?
H.İ: (Uzun, yorgun bir düşünme arasından sonra…) Ben yaptım! İnan bana yavrum, buranın ağaları hep karşı çıktı; muhtarlıktan vazgeçip, belediyelik olmamıza.
O.Y: Peki neyi düşünerek belediyelik olma taraftarı oldunuz?
H.İ: Ben başlarda Mahmutlar’ın belediye olması için tek başıma mücadele ettim. Tabi zamanla çevremde beni ve fikrimi destekleyen insanlarda oldu. Haliyle ben burada esnaf olduğum için yolum yapılsın, çöpüm alınsın, suyum, elektriğim bağlansın istiyordum. Kahveme gelenlere sürekli, ‘belediyelik olalım’ diye propaganda yapıyordum. Tabi ben kahveciyim herkes bir şekilde benim yanıma geliyordu. ‘Köy kalsın’ diyenleri ikna edebilmek için çok koşturdum. Kandırabildiklerimi kandırdım. (Gülüş-meler…) Yani ben Mahmutlar Köyü’ne gelmeden önce Alanya’da yedi sene kaldığım için şehirde belediye hizmetlerini biliyordum. Belediye demek, medeniyet demek çocuğum. Eh esnaf olarak da benim işime geliyordu. Bakın, bizim o yıllardaki çabamız bugünkü Mahmutlar’ın temelini oluşturdu. Burada yaşayan bir vatandaş olarak Mahmutlar’ın köylükten belediyeye geçiş sürecindeki çabamdan dolayı inanın gurur duyuyorum! Burada o zaman ileri gelen ağalar, beyler belediye olma fikrine hep karşı çıktılar. Ben kendi kesemden harcayarak, Mahmutlar’da “köy mü kalalım, belde mi olalım?” diye yapılan referandumda oy kullansınlar diye, taaa yukarılardan vatandaş getirttim. Sağ olsunlar gelenlerde belde olalım yönünde oy kullandı. Biz kazandık Mahmutlar belediyelik oldu. Kimse bilmez… (ağlamaklı…) Geçti… Şimdi belediyeyiz, herkes bu belediyenin nimetinden istifade ediyor. Benim kişisel çabamı ve mücadelemi Allah biliyor, bu bana yeter! Ben Mahmutlar köyü, belediye olsun dediğimde, bu memlekette bisiklet dahi yoktu ya! Oğlum araba yok burada! ‘Ulan ne yapayım’ diye düşünürken, gittim Oba’dan iki araba alıp getirdim. O referandumda belediye yönünde oy verecek olanları uzak noktalardan alıp, oy kullanacakları yere getirttim. Yine de 27 kişi “hayır” oyu kullanmış.
O.Y: Amca hayır oyu kullananlar neden hayır oyu vermişler acaba?
H. İ: Şimdi bu belediyelik olma fikrine karşı çıkanlar, akıllı kendi menfaatini ve işini bilen kişilerdi, aslında. Mahmutların ağalarıydı, belediyeye karşı çıkanlar. Çünkü onların menfaati Mahmutlar’ın hep köy olarak kalmasındaydı. Çünkü onlar düşünüyorlardı ki, ‘eğer belediye olursak, hayvanlarımızı dışarıya saldırmayacak, bahçemizde tavuk besleyemeyeceğiz, etrafta hayvan otlatamayacağız’ diye düşünüyorlardı. Kendi açılarından haklılardı… Ben de kendi açımdan haklıydım!
O.Y: Hasan amca, daldan dala geçiyoruz biraz ama eh sizin 82 yaşında bir delikanlının karşısında insanın eli ayağı gibi fikri ve soracağı sorularda bir birine dolaşıyor. (Gülüşmeler…) Kahveye kimler gelir giderdi, siyasilerden falan…?
H.İ: Valla arkadaş, Deniz Baykal bir iskemlede benim çayımı içti. Kendi elimle çayı ben verdim. Bizimle sohbet etti. Tabi seçim dönemiydi, propaganda yapıyordu. Enerji Bakanı olduktan sonra da geldi. Bölge çocuğu olduğu için biz kendisine oy verdik.
O.Y: Çalıştırdığınız kahvede bir kişi ölmüş. Kimdi, olay nasıl oldu anlatır mısınız?
H.İ: Ya, (uzun bir düşünme arasından sonra) böyle bir gündü işte. Ali Rıza Oğuz, Arif Ali Tönget ve Mümin Uğur bir köşede domino oynuyorlardı. Çay verdim. Biraz şakalaştık falan… Onların muhabbeti devam ederken ben ocak tarafına geçmiştim bir telaş oldu. Baktım herkes Mümin Uğur’un başına toplanmış. Mümin’in başı masada ta öylece duruyor. Bir Dakka önce şakalaştığımız adam kalp krizinden ölmüş ya… Bir de şöyle bir olay oldu. O zamanlar burada içkili lokanta yok. Herkes bulduğu yerde içiyor. Benim kahvemde de içki içen dört kişiden biri, çıkıp gittikten sonra öldürüldü. İsmi Durali Çalık diye biriydi… O akşam benim kahvede iki duble rakı içti. Yanında üç arkadaşı vardı. Çıkıp giderken bana yeni bir silah aldığını sahilde aldığı silahı deneyeceğini söyledi, bir de duyduk ki öldürülmüş. Kafasına taşla vurarak öldürmüşler. 36 kiloluk taşla kafasına vurmuşlar. Jandarma olayla ilişkili kişilerin ifadelerini benim kahvemde aldı ama katili hiçbir zaman yakalayamadılar. Bu cinayet fail-i meçhul olarak kaldı bu güne kadar.
O.Y: Duyduğumuza göre Mahmutlara birçok yeniliği siz getirmişsiniz. İlk tüplü gazlı buzdolabını, lüküs, ilk akülü televizyonu falan… Bunları anlatır mısınız? Nereden buldunuz, neler getirdiniz?
H.İ: Bu memlekete lokantayı ilk ben açtım, 36 ekran gümrükten televizyon getirttim. Antalya gümrüğünden… Biz televizyonu getirttik ama elektrik yok! Elektrik olmadığı için traktörün aküsünü kullanarak televizyonu kurdum. O zaman Mahmutlar halkı televizyonun adını bile duymamıştı. Bu halka haber izlettim. Televizyon izlemek için o kadar kalabalık halk geliyordu ki oturtacak yer bulamıyordum. Kadınlarla erkekler bir arada oturamadıkları için kadınlar rahatça izlesin diye ayrı bir yer yaptım. Belli bir süre erkekler izledikten sonra televizyonu kadınların izlediği yere çıkarıp kuruyordum. İnan yavrum ta uzak yerlerden dağdan taştan televizyon izlemek için evimi dolduruyorlardı. Konuşmadığım küs olduklarım bile gece yarılarına kadar bizim evden gitmiyorlardı. Yer yetmediği gibi minderlerin üzerinde hatta kuru yerde insanlar otururdu.
O.Y: Hasan Amca geçen bunca yıllar içinde Mahmutlar nereden nereye geldi? Neler söylersiniz bize?
H.İ: Yavrum 1961’den bu güne Mahmutlar o kadar büyüdü ki artık tanıyamıyoruz. 1960’tan evvel buralarda hiçbir şey yoktu. Burada vasıta olarak deve kullanılırdı. Dediğim gibi bisiklet bile yoktu. İnsanlar Alanya’ya da başka yerlere deve ile gider gelirdi. Vatandaşın çoğu koyuncuydu. Bahar aylarında yaylaya göçerlerdi, kışa kadar gelmezlerdi… Yüz kişiden doksanı yazın yaylaya giderdi. Yol olarak da sadece tek bir yol vardı Alanya’da Gazipaşa’ya doğru uzanan ve bugün Atatürk Caddesi dediğimiz yol! Sahilde yol falan yoktu. Üç köydük; Kargıcak, Mahmutlar, Kestel bu üç köyü geçtikten sonra Alanya’ya girerdin zaten. Araba yok şimdiki gibi! Gazipaşa’dan Alanya’ya doğru yola çıkan bir adam, ya Kargıcak da ya da Mahmutlar’da yatması gerekiyor. Deve, eşek at falan gibi bir binek hayvanıyla geliyordu o zaman… Yol boyunca üç han vardı Mahmutlar’da da bir han vardı yıkılıp gitti.
O.Y: Amca siz de o yıllarda bu hanları kullanmışsınızdır. O yol boyundaki hanlar nerelerdeydi?
H.İ: Biri Kestel’i geçince hemen Alantur Köprüsü’nün hemen altındaydı. O han hala orada durur. Hanın olduğu yere Hanönü derler. Biri de Mahmutlar’ın çıkışındaydı. Yıkılıp gitti.
O.Y: Hanlarda kalanlar bir ücret öderler miydi?
H.İ: Yok, yok… Geçici zaten! Adam bir gece istirahat eder, sonra yoluna devam ederdi.
O.Y: Hanın, gelenlere hizmet etmek için bir görevlisi olur muydu?
H.İ: Olmazdı. Her gelen ihtiyacı olan malzemeyi de yanında getirirdi. Yatağını yorganını falan yani…
O.Y: O zamanlar Mahmutlar’da en namlı aileler kimlerdi?
H.İ: Töngetler var, İdirisoğulları var, Kodallar var! Bu Töngetler daha çok Muhtarlık yaparak kendilerine nam yapmışlardı. Mahmutlar köyken, Halil Tönget 36 sene muhtarlığını yapmıştı.
O.Y: Halil Tönget nasıl bir adamdı?
H. İ: Halil ağa üç senelik bir okul mezunuydu ama zeki bir adamdı. Bilmediği konu yoktu. Hâkimi, savcıyı her konuya inandırırdı. Tabi itibarı da vardı! Birçok kişi Halil Ağa’nın yanına akıl danışmaya varırdı. Kalemi de iyi, düşüncesi de iyi… Halil Tönget iyi bir insandı Allah rahmet etsin. Çok kişiye yardım etti. Burada Alanya’nın büyük ağalarından Muhammet Müftüoğlu ve Eczacıoğulları’nın bahçeleri, arazileri vardı. Onların mülkünde çiftçilik yapanlar vardı. Bunlarda Halil Tönget’in yanına varıp gelirlerdi.
O.Y: Hasan Amca sizin buraya geldiğinizde Mahmutlar’da sosyal hayat, konukomşuluk ilişkileri nasıldı?
H.İ: Bundan çok iyi idi. Bir yere vardığında, ihtiyacını temin edebiliyordun. Bu memlekete tek yabancı olarak geldim ben. Bir yabancı olarak herkes bana itimat duyardı. Bir eksiğim olursa yerine gelirdi. Şimdi en yakın adamına güvenemiyorsun. Cebinde üç beş kuruş para var, kimse kimseyi tanımıyor. Saygı çoktu. Hatır gönül bilmek vardı. Şimdi hiç biri yok! Herkes kendi havasında!
O.Y: Hasan Amca son olarak bu senin Mahmutlar’a gelip yerleştiğin beton arme ev yıkıldı. Bu konunun sizi üzdüğünü ben duydum. Tabi birçok anınız da evle birlikte yıkılmış oldu. Ne söylersiniz?
H.İ: Yavrum; ne diyeyim işte! Bütün ömrümüz (eşini göstererek) buncaazla orada geçti. Çocuklarımızı orada büyüttük… Yıkılırken o kadar üzüldüm ki gitmedim bile! Ne yapacaksın işte ömür, zaman böyle… (Ağlamaklı…) Olması gereken oluyor belki… Buna da şükür.
O.Y: Amca Allah sizi sağlık içinde daha nice yıllara kavuştursun. Hasta halinizle bana gösterdiğiniz sabır ve ayırdığınız zaman için teşekkür ediyor, elinizden öpüyorum.
H. İ: Eksik olma yavrum! Yolun açık olsun!…