KÖKTEN DEĞİŞİM
“Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur” demiş Neşet Ertaş. Üzerinden yüzlerce yıl geçtiği halde bizler hala “Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan” diyorsak ve gelecekte “Neşet Ertaş, Âşık Mahsuni, Aşık Veysel” diyeceksek durup o türkülerin buğusunda ve o özlü sözlerin deminde düşünmeliyiz. Bir şarkı dinliyorduk dost ortamında, bütün sözleri tüketmiş eskiler, üzerine yazacak ne kalmış ki?” dedi.
“Peki, sözler mi biter yoksa hisler mi?” diye düşündüm durdum. Aslında biten şeyin insanların özünden kaçması olduğuna inanıyorum. Kolay ulaşılan hiçbir şeyin değeri olmazmış misali. Uğruna emek vermediğimizin yanımızdaki değeri ne olabilir ki?
Emek ise yürek ister. Leyla ile Mecnun’u masallarda bırakalı çok uzun yıllar oldu. Oysa her dönemin Leyla’sı, Mecnun’u olabilirdi. Yüz yıllık şarkıların özünde gizlidir Leyla ve Mecnun felsefesi. Ferhat dağları delmese de dağları delecek kahramanı yazanın yüreğinde saklıdır asıl kahraman. Bundan dolayıdır ki “yürek sanatın tarlasıdır”. Siyasetten ekonomiye, çağdaşlık bilincinden temiz birey, onurlu ve başı dik toplum gerçeğinin yolu hep sanattan geçmiştir. İlköğretimden başlayarak sanata yönlendirilen ve en azından bir mandolin, bağlama ya da gitar çalan hangi genç boş ve ayıp saydığımız işlerle uğraşır ki. Sporla meşgul olan birinin sokak jargonuyla tanışması mümkün müdür?
Edebiyatla, resimle ya da güzel sanatların herhangi bir dalıyla meşgulken cinayet işleyen kaç insan vardır ki?
Fransız devriminin ardında sanat adamları vardır. Amerika’nın süper güç olmasını tetikleyende sanattır. Sinemadan, müziğe her alanda dünyaya hâkim olmuştur. İtalya, İspanya ve Fransa sanatla kalkınan ülkelerin başında gelir. Avrupa’nın Asya’dan yüzlerce yıl öne geçmesinde ki en etkin ögedir sanat.
Hayal gücünün devreye girmediği alanlarda ilerleme olmaz. Ne telefonun icadı, ne motorun keşfi tesadüf değildir. Hepsi hayal gücünün zorlandığı bir varsayımdan doğmuştur. Üçüncü dünya ülkelerine baktığımızda sanata olan düşmanlıklarından dolayı geri kaldıklarını görüyoruz.
Afganistan başta (İran Hariç) Arap ülkelerinin neredeyse tamamında güzel sanatlar neredeyse yasaklıdır. Günlük yaşantının derli toplu sergilendiği tiyatrolar başta resimden heykele kadar birçok sanat dalı günah sayılmaktadır.
“Sanatsız bir toplumun hayat damarlarından bir kopmuş demektir” diyen Atatürk bu sosyal gerçeği görmüştür.
Halkının uyanık kalmasını isteyen liderlerin mutlaka toplumdan sakladığı bir takım gerçekler vardır. Resim, müzik ve beden eğitimi derslerini angarya sayan bir eğitim sistemiyle geldiğimiz nokta ancak bu kadar oluyor. Hayal gücü yoksa ilerleme olmaz. Sanatçı insanlar toplumu irdeleyen ve onların gerçeğini dile getirenlerdir. Sanattan uzak kalan bir toplumu bebekleri leyleklerin getirdiğine, trafoları kedilerin patlattığına bile inandırırsınız…..