HAYATI KIVIRMADAN YAŞAMALI İNSAN
Adam elinde bir bıçak ile camiye girer: “Ey cemaat içinizde Müslüman olan var mı_?” diye bağırır. Herkes susar. Ancak yaşlı bir amca kalkar “Ben varım” der. Bıçaklı adam amcaya, bir dakika dışarı gelir misin diyerek koluna girer camiden çıkarlar. Biraz ötede bağlı bir koyunun yanına gidip, “Amca; bu kurbanı kesmeme yardımcı olur musun, İslami, kurallara uygun keselim” der. Amca koyunu kesmeye başlar. Yaşlılık bu ya her taraf kan olur. Amca; “Oğlum yoruldum camiye git başka birini bul” der. Adam elinde kanlı bıçağı ile camiye girerek bağırır. “İçinizde başka bir Müslüman var mı ?” Yaşlı amcayı götürüp kestiğini zanneden cemaat ses çıkarmaz, ama topluca dönüp imama bakarlar. İmam “Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırdık diye Müslüman mı olduk!” der.
Etrafımızda tıpkı bu hoca gibi, gösterişten dışarıya çıkamayan insan dolu. Zoru görünce anında kıvıran, yaptığı işin arkasında duramayan,
özünden uzak yaşayan insan dolu.
Kendi özünü yaşamayan insan nasıl mutlu olur ve nasıl mutluluk verebilir ki?
Zannettik ki güçlü olursak seviliriz, güzel olursak görülürüz, iyi olursak takdir görürüz. Oysa bunlar dışarıdan beslenmekten başka bir şey değil.
Bir insanın gelişimi içeriden dışarıya doğrudur. Yani içeride ne varsa dışarıda da o vardır.
Önerim ; önce içinizi tanıyın.. sonrası sonra..
Kendinizi tanıyın ki, ileride yaşamaktan şikayet etmemek için, yaptığın işin hakkını vermek için, mutlu olmak ve mutlu etmek için, insana ve insanlığa faydalı olmak için yaşamanın hakkını verin.. Verin ki önce sizin ruhunuz sonra dünyanın ruhu şifalansın.