GİDEMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR
Halil Rıfat Paşa’nın toplumumuza armağan ettiği çok değerli ve geçerliliği hiç bitmeyecek bir sözüyle başlamak istedim.
Gidemediğimiz yer bizim değilse, gittiğimiz yer bizimdir.
İnsan yaşadığı yerin nimetine ve külfetine ortak olmalıdır.
Herkes mutsuzken, mutlu olmak sadece bencilliktir.
Mahmutlar Türkiye’nin hatta dünyanın her yerinden gelen ve burada yaşayan insanlara aittir. Halkın gündemine eğilmek ve sıkıntıları dile getirmekse bizlerin görevidir.
Barbaros Caddesi üzerinde birçok aydınlatma direğinde ya lamba yok ya da simetrik olarak sağlı sollu birer lamba yanmıyor.
D 400 Karayoluna dikey caddelerin hali içler acısı.
M. Çakır Caddesinde sadece bir tane lamba çalışıyor.
Kargıcak sınırından Kestel sınırına hem D 400 hem Barbaros hem de Atatürk Caddesinde aydınlatma sisteminin tamamen elden geçirilmesi lazım.
“Aynı anda sistematik bir arıza söz konusu değilse, birileri tasarruf için mi fişi çekti?” diye sormak isterim.
Yıllardır her bahar tamiri yapılıp sezona öyle hazırlanan Barbaros Caddesinde şakır şukur oynayan taşlar ve yer yer oluşan çukurlar şehir medeniyetimizin içler acısı halidir.
Eskiden işi iyi olan esnaflar bu sezon için vitrin lambalarını söndürünce şıkır şıkır o şehirden geriye sadece karanlık ve kara kara düşünen esnafların durumu kaldı.
Esnaflarımızın 2017 yazına nasıl ya da kaçının ulaşacağı şimdilik muamma. Şu ana kadar birçok esnaf dükkânını boşaltıp kepengini indirdi.
Astronomik kiralar, vergiler, pahalı elektrik faturaları, aylık otomatiğe bağlanan ve 5 gün ödenmediğinde kesilen sular.
Neyini yazalım bu kentin?
Açılmayan oteller, geçilemeyen alt geçitler, pet şişe mezarlığına dönen sahiller.
Her hafta bir kaza olduğu halde bir türlü trafik lambası konulmayan sahil yolu ve ayağını gazdan çekmeyen şoförler.
Yayaya saygısı olmayan insanların üzerine üzerine süren sürücüler, 10 bin liralık araca 15 bin liralık set bağlayıp gecenin bir vaktinde bangır bangır dolaşanlar ve bunlara bir türlü ne hikmetse denk gelmeyen güvenlik güçleri!…
Atatürk Caddesinin durumuna değinmeden geçmeyeceğim.
Sevgili Yılmaz Bağışlar bir kuruş talep etmeden altyapı ve üst yapıyla ilgili çok güzel bir proje hazırlamıştı.
İçme suyu, kanalizasyon dahil tüm alt yapı aynı anda inşa ediliyor, kaldırımların ve parke taşlarının döşenmesiyle işlem tamamlanıyordu.
Akıbetini merak edenler için yazayım “belediyeniz kapanıyor” gerekçesiyle izin verilmedi. Şuan yapılan içme suyu hattı elbette çok önemli bir yatırım, bu tip projelerin zorluklarının olması normal ama en aza indirmek ve vatandaşı mağdur etmeden çalışmak lazımdır.
Bir dönem belediyenin kapanmaması için ve akabinde ilçe olabilmek için çok mücadele verdik. Çok destek gördük mü?
Hayır.
Sevgili Nurgül ablanın sözleri aklıma geliyor “Bak kardeşim bizim belediyemiz kapanırken aynı mücadeleyi verdik ama halk bizlere çok fazla ilgi göstermedi.
Şimdi sanıyorum sizlerde aynı sorunu yaşayacaksınız ama emin ol yaşayarak anlayacaklar ve çokta pişman olacaklar.
Benim beldemin insanı bunu anladı ama maalesef geç kalan bir sahiplenmeydi”
Bu sistemle devam eder mi bilemiyorum ama yürümediği belli.
Sıkıntı Büyükşehir ya da Alanya Belediyesinden kaynaklanmıyor.
Esas sorun sistemin ta kendisinde, bu kadar büyük bir coğrafyanın dar alanda kısa pasla sorunsuz geçilmesi imkânsızdır.
Dilerim bu yanlıştan bir an evvel dönülür ve yerinden yönetim, derinden yönetimin yerini alır..