FİLİZ ALDEMİR; ÇOCUK HERŞEYDEN ÖNCE SEVİLDİĞİNİ HİSSETMELİ
2017-2018 Eğitim-Öğretim yılının başlamasının ardından Mahmutlar Post Gazetesi köşe yazarı Sosyolog, Aile Danışmanı, Korku ve Depresyon Uzmanı Filiz Aldemir gazetemiz Mahmutlar Post’un sorularını yanıtladı.
Aldemir, “İlk defa okula gidecek öğrencinin en temel ihtiyacı güven duygusudur. Aileler okula yeni başlayacak çocuğunu okula alıştırana kadar beraber gitmeliler. Çocuk kendini güvende hissettiğinde rahatlıkla okula gitmeye başlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Aldemir, “Çocuk her şeyden önce, her ne olursa olsun ailesi tarafından sevildiğini hissetmeli. Başarı ya da başarısızlık diye bir şey yoktur. Sadece sonuç vardır. Çocuk bazen çok başarılı olduğu bir konuda, motivesi düştüğü için kendini ifade edemeyebilir. Bu onu başarılı ya da başarısız yapmaz. Sadece o durumun sonucu vardır” dedi. NOT: bu bölüm 1.sayfaya girecek
Fatma Erdem: Okul hayatına yeni başlayan çocuklarımızı psikolojik olarak nasıl hazırlamalıyız?
Filiz Aldemir: Zaten çoğu çocuklar, heleki şimdiki çocuklar okula neredeyse kreş, anaokul ve ilköğretim diye devam ediyorlar.
Biliyorlar ve farkındalar.
Kreşe başlayan çocuk öncelikle çekinebilir. Çünkü kendini güvenli hissettiği alandan ailesinden kopmaktadır. Eskiden kreşler yaygın değil iken ilkokula başlayan çocuk korkardı!
Ailenin tek yapması gereken çocuğuna okulu sevdirsin. Gerisini çocuk getirir.
Fatma Erdem: Okullar açıldı, pazartesi sendromu benzeri bir sendrom var mı? Okula başlayan çocuklarımızı ve velileri ne oranda etkiler?
Filiz Aldemir: Evet okullar açıldı. Sendrom sadece kollektif bilinç olarak biz insanların ürettiği ve sahiplendiği bir duygu diye düşünüyorum.
Çocukların iki görevi var; biri oyun oynamak, diğeri okullarını okumak. Bu kadar. Oyun zaten çocuğun eğlencesi, okul ise bir zorunluluk algılandığı için çocuğa itici gelebilir. Çünkü zorunlu olmayı ne bir çocuk ne de bir yetişkin sever!
Belkide bu zorunluluk sendrom olarak algılanmakta.
Fatma Erdem: Ailelerin okullu çocuklara yaklaşımı ne olmalı?
Filiz Aldemir: Aileler öncelikle çocuğa baskı yapmayı bırakmalı. Okula giden çocuğun yerine, neredeyse okullu olan aileler var. Kaygılı aileler, kaygılarını çocuğunun üzerinde yaşayanlar.
“Huylar bulaşıcıdır.” der Mevlana
Haliyle çocukta aileden geldiği, gördüğü için o gördüğü kaygı ile yetişecek. Kaygının olduğu yerde verim alınamaz. Bu sebepten çocukları öncelikle anlamalı ve algılamalı.
Onlara güven vermeli, yanında olunduğu hissettirmeli ve özellikle koşulsuz sevgiyi
aşılamalı..
Görev bilincini ise doz doz yavaş yavaş aşılamalı. Alışkanlık kazandırmalı, sıkmadan, daraltmadan.
Fatma Erdem:Öğretmen, öğrenci ve velilere yeni öğretim yılı için tavsiyeleriniz ne olur?
Filiz Aldemir: Öğretmen, öğrenci ve aile; kazayağının üçlüsü diyorum. Her üçü de olmazsa olmaz.
Öğretmenler öncelikle bilmeliler ki, gelen nesillerin algıları çok yüksek. Geleneksel eğitim öğretim çocukların ilgi alanına giremeyebiliyor. Özellikle çocuklarda algı sistemi çok önemli!
Kimi çocuk görsel, kimi işitsel, kimi dokunsal, kimi de kinestetik.
Şimdiki çocukların çoğu neredeyse kinestetik. Yani çok zeki ve algıları çok açık. Öğretmenler ise geleneksel yetişiyor. Haliyle çocukla aralarında kopukluk olabilir. Burada öğretmene çok iş düşmekte. Çocuğu tanıma anlamında. Çocuğun algısına göre davranmak çocuğu anlamak demektir. Zaten çocuğun da anlaşılmaya ihtiyacı vardır.
Aileler ise yine aynı şekilde, çocuğuna “seni anlıyorum ve her daim yanındayım” mesajı vererek çocuğun güven duygusuna yardımcı olmalı. Tabi öğretmeniyle de diyalog halinde. Gerisini çocuk getirecektir zaten.
Fatma Erdem: Çocuklarda en sık rastlanan problem nedir?
Filiz Aldemir: Sıklıkla uyku problemi özellikle yeni okula başlayan öğrencilerde görülmekte.
Ardından derse geç kalma, ders esnasında dinleme ve dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü, çocukların sorumluluk almak istememesi, ailenin çocuğundan yüksek beklentisi, çocuğun fazlaca internet, oyun erişimi gibi problemler çocuklarda ve ailede sıkıntı yaratmaktadır.
Fatma Erdem:Çocukların okulu sevmeleri ve motive olmaları için neler yapılabilir?
Filiz Aldemir: Okullar çok ciddi ve gergin bir eğitim vermekte. Sınavlar ve teorik bilgiler öğrenciyi kasmakta. Öğrencinin hem sağ lob hem de sol lob unu geliştirecek sistem geliştirilmeli.
Daha keyifli ve öğretici eğitim amaçlanmalı. O zaman algıda, bilgi de kalıcı olur.
Fatma Erdem: Çocukların okulu sevmeleri ve motive olmaları için neler yapılabilir?
Filiz Aldemir: Okullar çok ciddi ve gergin bir eğitim vermekte. Sınavlar ve teorik bilgiler öğrenciyi kasmakta. Öğrencinin hem sağ lob hem de sol lob unu geliştirecek sistem geliştirilmeli.
Daha keyifli ve öğretici eğitim amaçlanmalı. O zaman algıda, bilgi de kalıcı olur.
Fatma Erdem: Devir iletişim ve internet devri. Çocukların çoğu neredeyse internete bağımlı gibi. Bunun çözümü için neler söylemek istersiniz?
Filiz Aldemir: Evet devir önlenemez bir şekilde internet çağı. Morfik alan dediğimiz ortak alanda ise insanlar bunu yaşıyor. Bu sadece çocuklar için değil, yetişkinler içinde aynı durum.
Burada çocuklara ya da yetişkinlere internetin dışında alanlar yaratmak gerekiyor. Mesela ailecek yapılacak programlar, kitap okuma etkinlikleri, sanat etkinlikleri, çocuğun sevdiği şeyler yani internetten dikkatini başka şeylere verecek alanlar yaratılmalı.
Fatma Erdem: Bağımlılık yapan madde kullanma yaşı çok aşağılara düştü. Bu konuda öneriniz nedir?
Filiz Aldemir: Bağımlılık, ihtiyaç duyulan bir duyguyu bastırmak için yerine konulan duygu ya da maddedir. Çoğu çocuk ve yetişkin “koşullu sevgide” büyüdüğü için
çocuğuna şu mesajı vermektedir;
Başarılı olursan seni severim,
Çok çalışırsan başarılı olursun,
Başarılı olursan toplumda kabul görürsün.
gibi daha bir çok mesaj verebiliriz.
Haliyle ailedeki başarı tanımıyla çocuktaki başarı tanımı aynı olmayabilir.
Aile ya da toplum bir doktoru, bir mühendisi başarı sayarken, çocuğun fıtratı belkide ticarette başarıya yatkındır. Belki de bir berber olmaya yatkındır.
Haliyle aile ve toplumun başarı kriteri, çocuğa sevgi vermeme konusunda neredeyse at başı yarışmakta.
Bunu idrak edemeyen çocuk ise bu beklentinin altında ezilmekte. Bu açığı ya da ezikliği nasıl kapatacak çocuk kendinden kaçarak. Yani bir şeylere alışarak.
Bu nedenle her seferinde belirttiğim gibi, ailenin çocuğu koşulsuz sevmesi ve tutarlı olması çocuğa büyük bir ödül olacaktır.
Fatma Erdem: Son olarak ne söylemek istersiniz?
Filiz Aldemir: Çocuk hamur gibidir. Ona nasıl şekil verirseniz o şekli alır ve kurur kalır.
Çocuğunuza şekil verirken ilk yapmanız gereken tutarlı olmaktır.
Çocuktan ne kadar beklentiye girerseniz o kadar hayal kırıklığı yaşarsınız!
Burada en önemli şey; çocuğunuza koşulsuz sevgiyle beraber, sınırlarını ve görevlerini öğretin. Bunu da olabildiğince çocuğun yaşına göre hareket edin!
Gerisini çocuk getirecektir zaten.