ECDADIMIZIN KUTSAL TOPRAKLARA HİZMETLERİ-Nazif Fethi Yalçınkaya

Allah nasip etti kafile başkanı olarak umreye gittim. Umrede ki gözlemlerimi hissettiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Kabenin etrafında tavaf ederken zerrelerden  (atomlardan ) kürrelere  (galaksilere) her şeyin eşlik ettiği o evrensel dönüşe eşlik ettiğinizi düşünmek çok yüce bir duygu. Kâinattaki her şey Allah’ı kendi dillerince tesbih ederken Müslümanların bir saniye bile ara vermeden kabeyi tavaf etmeleri İslam dininin ne kadar yüce hak bir din olduğunu da gösteriyor. Hiçbir dinde böyle sürekli bir ibadet göremezsiniz.
O kutsal topraklarda ecdadımız Osmanlının ince ruhla peygamber aşkıyla yaptığı hizmetler beni çok duygulandırdı. Hiçbir çıkar gözetmeden sadece Peygamber sevgisiyle ibadet aşkıyla yapmış olduğu hizmetler bize güzel bir örneklik teşkil ediyor.
Mekke ve Medine’nin Osmanlılar tarafından idare edilmesi, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı, fethetmesiyle başladı 1514’den 1918’e kadar 414 yıl devam etti. Yavuz Sultan Selim’in Halep’te kıldığı bir Cuma namazında, hutbe okuyan hatibin, Yavuz Selim’den bahsederken ”Hâkimu’l- Harameyn-i Şerifeyn” yani Harameyn-i Şerifeyn’in hâkimi tabirini kullanması üzerine, Sultan Selim hemen müdahale eder ve : “Hâşâ! Hâkimi değil, hadimiyiz. Biz Harameyn-i Şerifeyn’in hizmetçisi olmaktan şeref duyarız” demiştir.
I.Abdülmecid zamanında Mescid-i Nebevi’yi genişletmek için tadilat yapılmıştır. İstanbul’dan gönderilen mühendis, mimar ve ustalardan oluşan birçok sanatkâr, Mescid’in genişletme ve tamir çalışmalarını 12 yılda bitirmişlerdir. Mescid’in inşası için Medine’ye yakın yerden kırmızı taşlar kesilmiş, mermerler ise Anadolu’dan getirilmiştir. Bu taşlar, ”Ruh u Rasûlullah çekiç sesinden rahatsız olmasın” düşüncesiyle Mescid’den uzak bir yerde şekillendirilir, yeşil ipeklere sarılır, Yasin’ler, Fatiha’lar, İhlâs’lar okunarak tekbir ve salâtu selamlarla Mescid-i Nebevi’ye götürülür, ta’zim ve hürmetle yerine konulurdu. Taşlar yerleştirilirken, az da olsa çekiç darbelerinden çıkan seslerin Efendimizi (s.a.v.) rahatsız etmemesi için çekiçlere keçe sarılmıştır.
II. Abdulhamid tarafından İstanbuldan Medine’ye ve Mekke’ye bağlanan “Hicaz Demiryolu’nun inşası Osmanlıların Harameyn’e hizmette önemli hadiselerden biridir.
Sultan Abdulhamid Han’ın talimatıyla, Allah Rasûlü’nün kabrinde rahatsız edilmemesi için istasyon şehrin kenarına yapılmış, rayların altına keçeler döşenmiştir. Anadolu’dan gelen buğday, un, şeker, yağ, pirinç, soğan, patates gibi ihtiyaçlar depolanıp oradan halka dağıtılmıştır..“Medine halkı peygamber soyundandır. Peygamber soyuna da, sırtına un çuvalı, eline yağ tenekesi alıp taşımak uygun olmaz” düşüncesiyle yiyecekleri evlere Osmanlı askerleri dağıtmıştır.
Ayrıca Osmanlı da kutsal mekânlara başta Kâbe’nin örtüsü olmak üzere orada bulunan Ehl-i Beyt’e hediyeler götürmekle görevli Sürre alayları vardı. Bu alaylar hürmetle, dualarla, tekbirlerle ve bizzat padişahın da bulunduğu devlet erkânı, ulema ve halk tarafından uğurlanması, geçtiği yerlerde hürmetle karşılanması ve Efendimize (s.a.v.) selamlar gönderilmesi, ecdadımızın ona olan sevgisini göstermektedir.
Bu yaşanan hallerin altında yatan sebep gerçekten ecdadımızın:
“(Ey Habibim) de ki: Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah ta sizi sevsin” ayetini gönüllerine iyice nakşetmiş olmalarının bir sonucu olsa gerek. Yine onu “anadan, babadan, kendi canından daha fazla sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız” anlayışını gönüllerinde tam olarak yaşamanın bir sonucudur yukarıda anlattığımız haller. Ama maalesef böyle bir ecdadın torunlarından öyle nasipsizler çıkmaktadır ki o kutsal topraklara bırakın hizmeti ziyareti bile Araplara para yedirmek olarak görebiliyorlar. Umreye giden gençlere Araplara ne kadar para yedirdin diyerek dalga geçiyorlar. Allah böyle ırkçı kafadaki sözde Müslümanlara hidayet akıl fikir versin.

Exit mobile version