CÜZDAN DENEYİ
Yaklaşık 25 yıldır kullandığım cüzdan yıpranınca, paraya kıyıp yenisini aldım.
Bir cüzdan 25 yıl nasıl dayandı diye düşünenler olabilir.
Ben Fakiruslar aşiretinden geliyorum, dolayısıyla da çok kaba desteler görmedi zavallı cüzdan.
En yüklü miktarı maaş ve bayram ikramiyesinin aynı tarihlere geldiği yıllarda görmüştür.
Senede bir gün.
Eski cüzdandaki kimlikleri, kartları yeni cüzdana taşırken duygulandım.
Uğur getirsin, nasıl başlarsan öyle gider inancıyla maaştan kalan kaç param varsa çekip,
alım gücü olmayan ellilik banknotları özenle yeni ama geçici yuvalarına yerleştirdim.
Kapağını kapattığımda yeni cüzdanımın, gösterişli ve zengin duruşu hoşuma gitti.
Bir güç, bir güven geldi bana anlatamam.
Sonra, bu geçici mutluluktan sıyrılıp eski cüzdanıma içim acıyarak uzun uzun baktım.
Ne çok anılarımız vardı onunla.
Cüzdan denilince aklıma para hırsı gelir.
İnsanların onu doldurmak uğruna attığı taklalar, hırsızlıklar, dolandırıcılıklar, siyasi hırslar, savaşlar, kan emiciler, çıkar uğruna harcanan değerler ve
hep o cüzdanı doyurmak üzerine kurulu yaşam mücadelesi.
Eski cüzdanımı çöpe atacakken aklıma geldi “dur hemen atma bir sosyal deney yap” dedi iç sesim.
Sahil yolunda bir çayevine oturup cüzdanı biraz öteye atıp siyah gözlüklerimi takıp beklemeye başladım.
- Kez test yapıp bir mesaj çıkaracağım.
Ana başlık şu “Cüzdan mı, Vicdan mı”
İlk grup geldi, cüzdanı gördüler ama hiç ilgilenmediler.
Yanımdaki insanlara “Bunlar kesin Avrupalı, cüzdanın eskiliginden bir Türk’e ait olduğunu ve muhtemelen içinde birkaç yüz lira olabileceğini, bunun içinde eğilmenin enerji harcamanın mantıksız olduğunu düşünmüş olmalılar” dedim.
İkinci grup geldi, cüzdanı aldılar içine hiç bakmadan büfeye bıraktılar.
Üçüncü gruptakiler cüzdanın içine baktılar ve büfeye bıraktılar. Dördüncü grup baktı geçti.
Beşinci grup aldı büfeye teslim etti.
Altıncı, yedinci, sekizinci…
Yine alıp büfeye teslim etti.
13 grup geliyor ve ilk defa sahilde yürüyen bir Türk grubu, heyecanlandım, hafif gülümsedim, Alanya’da Türk görmenin keyfi de bir başka oluyor canım.
“Hadi be soydaşlarım gösterin Türk’ün ahlakını’ dedim.
Gördüler, aldılar, içine bakmadan büfeye bıraktılar.
O an içimi bir mutluluk kapladı, an-la-ta-mam.
O kadar insan geçti ama birinin bile aklına cüzdanı ayağıyla yavaşça sürükleyip sakin bir yerde alıp içini kontrol etmek gelmedi.
İnsanlık adına sevindirici, benim kurguladığım gerçeklere aykırı bir durumdu.
Sonra ikinci perdeye geçtim.
Cüzdanı alıp yürüdüm. Daha az insanın geçtiği sakın bir sokak bulup deneyi sürdürdüm.
Uygun bir yere attım ve izlemeye başladım.
Bir şahıs geldi, önce etrafa baktı, elindeki poşeti cüzdanın yanına düşürdü.
Poşeti alırken cüzdanı da içine koyup sakin adımlarla gözlerimden uzaklaştı.
İlk atış ve gol.
Sonra bir ders çıkardım kendimce: sosyalleşen ve kalabalıklar halinde yaşayan insanlar başkalarından çekindikleri için daha dürüst davranmak zorunda kalıyorlar.
Verdikleri kararda çoğunluk baskısı onları doğru işler yapmaya zorluyor. Denge ve denetimin gücü.
Asosyal insanlar bireysel mutluluklarının peşinde oluyor. Başkaları tarafından görülmeme veya sorgulanmama duygusu onları hırsız yapabiliyor.
Çok sesli toplumlar ve çok sesli yönetimler daha dürüstken, tek kişilik yaşamlar, tek kişilik yönetimler tam tersi bir davranış sergiliyor.
Cüzdan mı, Vicdan mı?
Çoğulcu demokrasilerde vicdan, diktatörlüklerde ise cüzdan tercih ediliyor.