CUMHURİYET VE İSLAM-Nazif Fethi Yalçınkaya
Değerli okurlar Cumhuriyet, milletin irade ve yetkisini, seçtiği temsilcileri vasıtası ile kullandığı bir yönetim tarzı, milletin kendisini yönetecek kimseleri yine kendisinin seçtiği idare etme biçimidir.
Cumhuriyet, istişarenin esas kabul edildiği insan hak ve hürriyetlerinin ifadesini bulduğu bir idare şeklidir.
Dinimizin bize hayat düsturu olarak telkin ettiği istişareyi en güzel biçimde Cumhuriyet idaresinde buluruz.
Cenab-ı Hak, istişareyi işlerine esas alan mü’minleri Şüra Suresi 38. ayette şöyle açıklar: “Onların işleri aralarında istişare iledir.” Yüce Allah bu ayet-i kerime de mü’minlerin işlerinin danışmaya dayandığını ifade buyurarak, keyfiliğin ve zorbalığın gerçek, mü’minlerin işi olmadığını açıklamış oluyor. Dinimizde bu danışma ruhu, imanlı insanların kalplerine yerleştirilmiştir. Allah’ü Teala sevgili Resulüne hitaben “Ey resulüm! Allah’ın rahmetinden dolayı sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli olsaydın etrafındakiler dağılır, giderdi. Onları affet, onları marifet dile, iş hakkında onlara danış” buyuruyor. Böylece sevgili Peygamberimize en olursa olsun istişareden ayrılmaması emrediliyor.
Peygamberimiz her işinde istişareyi gözetirdi. Peygamber Efendimiz dünya ile ilgili işlerde ashabı ile istişare der, onların görüş ve düşüncelerine büyük değer verirdi. Danışmadan bir iş yapmazdı. Nitekim Bedir, Uhud ve Hendek savaşları gibi pek çok önemli konularda ashabıyla istişare ederek, genelde çoğunluğun fikrine göre karar vermiş ve bu konuda da insanlığa örnek olmuştur. Ashabı kiramdan Ebu Hureyre (r.a) buyuruyor ki, “Ashabı ile Peygamberimizden daha çok istişare eden hiçbir kimse görmedim. “Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Danışma” anlamına gelen “Şura” adında müstakil bir surenin bulunması, dinimizde kamuyu ilgilendiren işlerin yürümesinde ve problemlerin çözümünde danışmaya ne derece önem verildiğinin çok açık bir delilidir.
Cumhuriyet Halkın yönetime katılımlını sağlamakta, seçimle iş başına gelenleri ehil bulmadığı zaman yine seçimle görevi başka insanlara vermektir. İslam dini de işin ehline verilmesini istemektedir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır. “Şüphesiz Allah size emanetleri mutlaka ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor” (Nisa suresi, 4/58)
Yıllardır İslam ve Cumhuriyet birbirinin zıddı gibi gösterilirdi. Cumhuriyet idaresini İslama zıt göstermek birbirinin alternatifi gibi göstermek maksatlı, kasıtlı değilse bir bilgisizlik eseridir. İslam bir dindir. Cumhuriyet ise bir idare biçimidir. Bu idare biçimi de bizzat Peygamberimizin yöneticileri seçimi uygulamasına uygundur. Cumhuriyete taraftar olup ta onun kaynağını görmemezlikten gelmek ise inattan başka bir şey değildir.
Peygamberimiz ölüm döşeğindeyken kendisinden Müslümanlardan birisini kendisinin yerine vekil bırakması ısrarla istendiğinde herhangi bir sahabeyi vekil bırakmamış, Müslümanlara kendilerini yönetecek kişiyi kendilerinin seçimine bırakmıştır. Müslümanlar da Hz. Ebu Bekir’i seçmişlerdir. Peygamber (s.a.v), krallık iddiasında bulunmadığı gibi onun gözde ve güzide halifeleri de kendilerine melik ve sultan dedirtmediler. Ancak Muaviye’nin, oğlu yezidi kendisinden sonra yönetici olarak atamasıyla bu konuda ilk sapma başlamıştır. Krallık, İslam ruhundan uzaklaşmakla ortaya çıktı ve uzaklaşma ölçüsünde de zulüm ve istibdat vasıtası oldu.