CUMHURİYET VE DEMOKRASİ
Bizim gibi demokrasi sürecinin henüz başında olan toplumlarda bu iki kavram yeri geldiği zaman birbirine benzetildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere Cumhuriyet; Ulusun egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bu egemenliği belirli süreler içinde seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullanıldığı bir devlet şeklidir.
Örneğin; Yüce Atatürk’ün önderliğinde 92 yıl önce kurulan Türkiye Devletinin şekli Cumhuriyet olup, bu Cumhuriyet’in nitelikleri arasında demokratik ve laik bir düzen yatmaktadır.
Ancak her Cumhuriyet, demokratik ve laik bu düzeni kapsayan devlet şekli değildir.
Örneğin; İran bir İslam Cumhuriyetidir. Ama devlet yönetiminde demokratik ve laik bir düzen yoktur.
Demokrasi ise halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şekli olup, halkta bu egemenliğini kullanırken demokrasi adına düzenlenen bazı kurallara uymak zorundadır.
Bu kuralların başında laiklik ilkesi gelmektedir.
Laiklik ilkesi olmadan o toplumda demokrasiden bahsetmek olanaksızdır.
Nasıl demokrasi bir yaşam biçimi ise laiklik ilkesi de bu yaşam biçiminin tamamlayıcısıdır.
Ancak bazı toplumlarda örneğin; bizim toplumda olduğu gibi çok partili yaşamam geçtiğimiz özellikle 1950 yılından başlama kaydıyla günümüze kadar artarak devam eden kutsal din unsurunun siyasal partilerce kendi kararları doğrultusunda kullanılması bir yönde laiklik ilkesinden ödün verilmeye başlandığını söyleyebiliriz.
Her ne kadar 1982 Anayasası’nın başlangıç bölümünde laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı hükmü yer almasına karşın, uygulamanın farklı olduğu görülmektedir.
Bunun yanında demokrasinin olmazsa olmaz koşulları arasında yer alan hukuk devleti ilkeleri ile hukukun üstünlüğü üzerinde bazen istenmeyen durumların ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu konular, toplum tarafından da bilinerek takip edilmektedir.
Ancak şunu da belirtmekte yarar görmekteyiz.
Ülkemiz hala demokrasi bilincinin sancılarını çekmektedir.
Bu bilincin oluşması için toplumumuzda belli bir demokrasi kültürünün zaman içinde, akıl ve bilimi de baz alarak gelişmesine bağlıdır.
Her ne kadar toplum olarak bu bilinç düzeyine erişemediğimiz söylenebilir.
Ancak ulusumuzun öteki uluslara benzemeyen başka özellikleri var.
Bu özelliklerin başında yıkılan bir Osmanlı Devleti’nin yanmış külleri arasından Yüce Atatürk’ün önderliğinde tüm emperyalist güçlere karşı mücadele edilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir gücü var.
Bu gücün altında Atatürk’ün bize bahşettiği ilke ve devrimler yatmaktadır.
Bu ilke ve devrimler toplum olarak yaşadığımız en bunalımlı günlerde bize yol gösterecektir.
Yeter ki bu ilke ve devrimleri bilerek uygulayalım.