ÇEVRE VE KENTLEŞMEDE TALAN DÜZENİ
Bazen düşünüyorum özellikle kentleşme ve çevre konularında gittikçe artan bi talan düzeni mi bizim topluma egemen oluyor?
Bakıyorsunuz doğa güzelliklerinin bulunduğu yerler imara açılmış ve hemen inşaat sektörü kepçesi ile , dozeri ile buralara girerek doğa katliamına girişerek bilmem kaç katlı oteller, residenceler yapıyorlar.
Bu ne demektir?
Bu talan düzeninden pay çıkartmak demektir.
Bu düzen böle devam ettikçe daha çok çevre katliamları ortaya çıkacaktır.
Toplum bu düzeni bilsin diye bu ve buna benzer konuları sürekli dile getiriyoruz.
Gezin dolaşın Mahmutları, kent estetiğinden ve çevre bilincinden tamamen yoksun bir kent modeli göreceksiniz.
Örneğin;
Sahil kesimi “Ucube” bir şekilde yapılan otellerin ve residencelerin işgal altında olduğu görülecektir.
Bu ne demektir?
Bu çağdaş bir kent planlamasının Mahmutlar kentine hiç uğramadan binaların yapılması demektir.
Esasında gelirinin büyük bir bölümünü turizmden elde eden bu kemtin planlaması yapılırken insan odaklı ve kamu yararı ön planda tutulması gerekli idi ama bu d.zen buna onay tanımadı.
Başka bir örnek verelim.
Bu kez Mahmutlar dışından.
Başkentimiz Ankara’yı ele alalım.
Bu kentimize gidenler bilirler.Ankara’nın merkeze olan Kızılay da bahçe içinde tarihi Kızılay’ın Genel Müdürlük binası vardır.
Ama şimdi bu yere bilmem kaç katlı “Ucube” bir şekilde yapılan Kızılay Alışveriş Merkezi kuruldu.
Bu durum tüm yönleriyle yani doğa, çevre ve kent bilincinin yeteri kadar topluma yansıtılmamasın dan kaynaklanmaktadır.
Ulusal basında okuyoruz.
En verimli arazilerde bile maden ocakları ve HES’ler (hidro elektrik santrelleri) kurulmaya çalışılıyor.
Evet bunların kurulmasına gereksinim var ama doğa’yı katlederek değil.
Hiç dikkat ettiniz mi?
Gerek yazılı gerekse görsel medyada satılmak üzere sürekli reklamı verilen residenceler var.
Esasında bunlar üretken olmayan ölü yatırımlardır.
Bunların yerine üretime yönelik bir yatırım yapılsa daha rasyonel olurdu.
Kentleşme ve çevre bilincinin o toplumda yerleşmesi için o toplumun endrüsyelleşme ve aydınlanma devriminden geçmesi gerekir.
Özellikle Kuzey Avrupa’ya gidenler bilirler. Kentleşme olgusunun yaklaşık 300-350 sene önce başladığını ve kurulan bu kentlerin de tarihi ve doğa güzelliklerini aynen koruduğunu görürler.
Ama biz ne yapıyoruz?
Çevreyi ve doğayı talan ederek kentleşmeye çalışıyoruz.