BÜYÜK ŞEYTAN
Suriye’de yaşanan iç savaşla birlikte, savaştan kaçan insanların yaşadığı içler acısı durum tüm dünyanın gündemine oturdu.
Türkiye’nin sınır kapılarını açmasının hemen ardında, önce 1 milyon, sonrasında resmi ya da gayri resmi yollardan 3 milyon insan ülkemizin çeşitli kentlerine yerleşti.
Avrupa ile Suriye arasındaki mesafenin uzaklığına güvenen şer odakları, Suriyeli mülteciler sınırlarına dayanınca uyandılar.
Sadece Suriye’mi?
Amerika, Avrupa kapılarını açsın, emin olun o coğrafyada bir tane insan kalmaz.
Sizce neden Almanya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya kaçıyorlar?
Bu insanların hepsi Müslüman değil mi?
Cevabı basit…
O göçmenler hayatları pahasına medeniyete, özgürlüğe ve demokrasiye kaçıyorlar..
Avrupalı, Arap coğrafyasına sadece ortalık karıştırmak ve savaş çıkartmak için gider. Akıllıdırlar çünkü çok iyi eğitim alıyorlar…
Eğitimin önemini hala kavrayamayan İslam ülkeleri, bilim ve teknolojiden uzak kalmış ve onları bu yola itenlerin ürettiği ürünlerin müşterisi haline getirilmiştir.
Üreten gavur, tüketen Müslüman çağındayız.
Hristiyanların ürettiği Mersedes cipin arkasına “Huzur İslam’da” diye yazan Hacı amca ne kadar gururluysa, Reno arabasına “Atatürk” imzası yapıştıranda o kadar mutludur bizde…
Bu ülkeler ne tarafa dönerlerse dönsünler mutlaka süper bir gücün korumacılığına ihtiyaç duyarlar.
Eğer bir ülkede; Rusya’nın veya Amerika’nın askeri üssü varsa o ülke asla bağımsız değildir. Esaretten güç alanlar, bağımsız ve özgür birey kavramından rahatsız olur.
‘Biat kültürü’ başkaldırıyı engelleyen en önemli faktördür.
“Özgürlükse” dinsiz Komünistlerin uydurmasıdır..!
Ama imkân bulduklarında kaçarlar.
Botla, gemiyle, kamyonla başlayan o yolculukların sonunda, şansı olanlar amacına ulaşır, şanssız olanlarsa yabancı bir ülkenin kara sularından toplanır.
Arabistan çöllerinde Porşe çarpıştırarak keyiflenen ‘petrol zengini’ dallamalara, Somali uçakla yarım saat mesafededir…
İslam ülkelerinden bir tane bile göçmen almaz Arabistan…
Bırakın petrolü şeytan taşlamadan elde ettiği para Afrika’da açlığı bitirir.
Yapmazlar, eğitimsiz ve benciller.
Kendi mutlulukları ve saltanatları için vermeyecekleri taviz olamaz.
Savaşı da barışı da kendi hükümranlıklarının devamı için kullanırlar.
Oysa özgürlüğün ve ilerlemenin anahtarı ‘hür’ düşüncedir.
Kabuğunu çatlatmayı becerebilen beyinler üretkendir.
Evrensel kurallar ve iyi eğitim hukuku, hukuk adaleti, adalet ise gerçek kalkınmayı getirir. Gerçekte kalkınmış olan ülkelerde ise halk siyaseti değil, iyi yaşam koşullarını tartışır…
İnanç ve ya ırk üzerinden oy devşirilmesi sadece geri kalmış toplumların işidir.
Dünya yolculuğunun keyifli geçmesini amaçlayan bireylerse sistemi ve onun yöneticilerini sorgulayıp hak ararlar..
Aydın düşünceli yöneticiler, israftan ve şatafattan kaçarlar.
Sarayla değil zekâyla anılmak istenirler.
Maalesef İslam coğrafyasının en büyük sıkıntısı israf, lükse olan düşkünlük ve eğitimsizliktir..