1. Haberler
  2. Ender Karaca
  3. BRÜKSEL VE BRUGGE’DENİZLENİMLER

BRÜKSEL VE BRUGGE’DENİZLENİMLER

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Belçika’da gezimize devam ediyoruz.
Bu sefer Brüksel’e yaklaşık 110 km. Uzaklıkta olan Brugge kentine gidiyoruz.
Kente vardığımızda Belçika’nın öteki kentleri gibi bu kentin de yaklaşık bin yıl önce kurulduğu,
Ancak bin yıl önce nasıl kurulmuşsa aynen muhafaza edildiği hemen dikkati çekiyor.
Bu kentin bir özelliği de doğal su kanallarının şehrin içinden geçmesiydi.
Tarihi kale kapısından (bu kapılardan birkaç tane daha var) içeri girdiğimizde zaman kent içinde yer alan tarihi evler, restaurantlar ve dük kanlar arasında dolaştığımızda insan kendini sanki ortaçağ öncesi bir kentte dolaşıyor gibi hissediyor.
Dolaştığımız yerler arasında kilise ve şatonun aynı yerde olması gibi ilginç görüntülerle de karşılaştık.
Bu görüntüde kilise ile şatodaki aristokratın (derebeyin) başbaşa vererek halkı nasıl kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları,
Örneğin; şato ile kilisenin bitişik olarak yapıldığı ve aradaki bağlantının da bir koridorla sağlandığı hemen göze çarpıyordu.
Daha da ilginç olanı,  şato ve kilisenin halktan kopuk olarak kalın duvarla çevrili bir bahçe içinde olduğu hemen dikkati çekiyordu.
Tabii bu durum yaklaşık bin yıl önce yaşanmıştı.
Ormanlar arasında ulu ağaçların ve doğal su kanallarının bulunduğu bu şehirde, 1188 yılında kurulan ve 1978 yılına kadar kullanılan Avrupa’nın ilk ve en eski hastanesini de gördük.
Hastane içindeki büyük salonu gezdiğimiz zaman dünyaca ünlü ressamların eserleri de sergileniyordu.
Gezdiğimiz yerler arasında ilgimizi çeken başka bir yerle de karşılaştık.
Anlatılanlara göre, Haçlı seferlerine katılan erkeklerin geride kalan eşlerini korumak ve yanlız kalmalarını önlemek için,  Brugge’de o yörenin zenginleri tarafından geniş bir yeşillik alana manastıra benzer binaların yapıldığı ve kadınların bu evlerde kaldıklarını öğrendik.
Araç trafiğine kapalı olan bu kentin ilginç olan başka bir yanı da turistlerin motorlu teknelerle su kanallarında dolaşmasıydı.
Bu durum güzel bir görüntü oluşturuyordu.
Bu tarihi kentin bazı yerlerini kısa da olsa görmemiz bizde hem güzel bir intiba bıraktı, hem de düşünmeye sevk etti.
Düşünmeye sevk etmesinin başında, bizler neden bu gibi tarihi kentlerimizi koruyamıyoruz?
Ya da bu gibi yerlere gelip yapılanlardan örnek almıyoruz?
Yakında yapılacak yerel seçimlerde aday olacak kişilerin seçimden önce bu gibi yerleri gelip görmelerini öneririz.
Brugge kentinden başka gezdiğimiz yerler arasında Napolyon’nun 1815 yılında İngilizlerle yaptığı ve kaybettiği Waterloo Savaşının yapıldığı yeri ve Napolyon’nun kullandığı Brüksel yakınlarında bulunan Waterloo şehrindeki son karargahını da gördük.
İşin ilginç tarafı, İngiliz ordusunun başında bulunan Wellington’nınsavaşın yapıldığı ve Napolyon’nun kaybettiği Waterloo sınırları içinde yer alan topraklara hala sahip olduğunu öğrendik.
Belçika gezimizin unutulmazları arasında yer alan Hitler’in İngilizler’in saldırısından korunmak için Atlantik kıyısına paralel 500 km. Uzunluğunda yaptırdığı Atlantik duvarı, Oostende kıyılarındaki uçsuz bucaksız denizdeki gel-git olayı ve Flemenk’lerden ayrılan Frankopan profesörlerin Louvain-la-Neuve şehrine kurdukları Katolik üniversitesini ve civarını gezdik.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, kent kültürünün oluşturduğu bu gibi tarihi yerleri görmek insanın bir yönde ufkunu açıyor ve bir tarihi kentin de asırlar geçse de nasıl muhafaza edildiğini bizlere gösteriyordu.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!