BABASIZ TOPLUM
Ne zamanki ithal ürünlerle tanıştık, dilimiz, aksanımız ve hatta yaşam biçimimiz bile baştan aşağı değişmeye başladı.
Ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, eğer suyun akışına siz yön veremiyorsanız, bu kültür yozlaşmasından nasibinizi alırsınız.
Radyo icat edilmeseydi, radyoyu, televizyon bulunmasaydı, televizyonu bilmeyecektik. Hayatımıza giren her türlü teknik yenilik aynı zamanda başka bir kültürün öğrenilmesine pencere açmak anlamına gelir,
Akıllı ve bilinçli yönetilen ülkeler, en büyük yatırımını insana ve onun eğitimine yapar. Gerçekçi toplumlarda, insani değerleri ikinci plana atarak ülke kaynaklarını siyasi menfaat için harcayan bir düşünceye pirim verilmez.
Bunun önündeki engelse, kuvvetler ayrılığı dediğimiz kavramdır. Yasama, yasa yapacak (meclis). Yürütme (yürütmek anlamında değil) mevcut yasalar çerçevesinde ülkeyi yönetecek(siyasi iktidar).
Yargı ise tüm bunların denetimini yapacak.
Tüm bu güçler tek kişi tarafından yönlendiriliyorsa eğer, ister silahla, ister seçimle gelsin onun adına” diktatörlük” diyoruz.
Diktatörlükle yönetilen ülkelerde hep dayatmalar vardır. Basın özgürlüğü sınırsızdır ancak diktatörü yağlamak şartıyla. Bu tip ülkelerde, muhtaç toplum psikolojisi hâkimdir. Çok Tanrılı cahiliye dönemlerinin kuralları işler ve ‘para’ tanrısallaştırılır.
Parayı ‘Tanrı’ gibi gören bu sapık zihniyet, hem onun esiri olur, hem de onunla ‘kul’ tabir ettiği insanları satın alıp yönetir. “Diktatörlük” denilen mekanizma içerisindeki dişlilerin hepsi genelde “delme, takma “ dediğimiz, aynı ailenin ya da görüşün biat edenleridir.
Aykırı sesler uyarılır, devamında ise bir kılıf bulunur ve ‘yutan düşmanlığı’ halindekiler ‘vatan düşmanı’ olarak içeri tıkılır. Sisteme uyanların uyku halindeki pembe rüyaları, TV dizileri olarak bölüm bölüm uymayanları da uydurmak için izlettirilir.
İnsan doğası gereği en çabuk ‘kötüye’ alışır. Bir kez bulaşmışsanız ve devamı da gelmişse artık sizde bir ‘kötüsünüz’ ama farkında değilsiniz.
Düşünen toplum irdeler. İrdeleyen toplumsa çare arar. Düşünemediğiniz için çare-siz’ken, çaresiz kalırsınız. Bu gibi durumlarda toplumun büyük bir çoğunluğu biçaredir. Uyananlar ise ‘bi çare’ arar durur. Çaresiz toplumlar, ezik ve öz güvenden yoksundurlar. Özgürlüğün nerede başlayıp nerede bittiğini bilmeyen toplumların, özgür iradeleriyle bir şeyler üretme şansı yoktur.
Bu tip insan yapısından nemalananlar özgür ve girişimci düşüncenin önüne setler çekerler. Kapalı toplumların koyduğu engeller ise iki halde şekillenir. Gelenek ve inanç ”İnanmasalar da” bu iki kavramı baskı aracı olarak kullanırlar. Parayı ilahlaştırıp, güç haline getiren ülke ise ABD’dir.
Hiçbir kültürel zenginliği olmayan, sadece dönme ve devşirmelerin çiftleşmesi sonucu çoğalan bir nesilden oluşan bu ülkenin temel prensibidir ‘Kapitalizm’
Bu gün dünyada birilerinin “liberal ekonomi”, sosyal adaleti savunanlarınsa ‘liboş’ diye tanımladığı sistemin ana yapısını oluşturur yukarıda yazdıklarım.
Kendileri süper güç olduklarından dolayı, dünyadaki diğer ülkelere insanlık ve demokrasi dersi verirler! Oysa dünyadaki diğer ülkelere yasakladıkları bütün kötülükleri kendileri yaparlar.
Bu babasız toplumda hala insanlar elektrikli sandalyelerde idam edilir ama başka ülkeler vatana ihanet edenleri bile asamaz. Haklıdırlar da, çünkü o ihanetin hazırlayıcısıdırlar. İlk nükleer silahı bulan ve atom bombasını gözünü kırpmadan kullanan bu katil ülke, aynı gerekçelerden dolayı başka ülkelere saldırıp milyonlarca insanı öldürmüştür.
Bulundukları toprakların asıl sahibi yerlileri katledip, dünyaya medeni değer aşısı yapan bu caniler en büyük yatırımı insana yaparlar.
Her ülkeden, satılmaya müsait bir takım alçakları cımbızla bulup çıkarırlar. Onları her türlü ihya edip kullanırlar. İşleri bitince de yine kendi yöntemleriyle yok ederler.
Gücünün farkında olmayıp, var oluşları binlerce yıl öncesine dayanan milletlerin, doğru dürüst yazılı tarihi bile olmayan tüccar topluluğuna teslimiyetin adıdır ‘Globalleşmek’ ya da ‘küreselleşmek’. Kendi değerlerini koruyamayan toplumların başka kültürlerle ruhlarını tatmin yöntemi ise ‘liboşluktur’. Bazı ülkeler bu kavramları kendi öz değerleriyle kıyaslayıp karşısında dim dik dururlar. Bazıları ise bu kültür yozlaşmasını ‘özgürlük ve demokrasi’ hapıyla vatandaşlarına yuttururlar…..
NOT: Cumhuriyet Mahallesi muhtarı Sayın Ahmet Top, 16 Kasımda Çanakkale’ye bir gezi düzenliyor. Yakın tarihimizin en önemli kahramanlık destanının yazıldığı o toprakları görmeyenler için önemli bir fırsat. Ahmet beyi bu duyarlılığından dolayı tebrik ediyorum.