AMAT AĞA PARA GELDİ, MEDENİYETİ BEKLİYORUZ!…
Medeniyetin tüm olanaklarına kavuşmuş ve refah içinde yaşayan, bilinçli toplumlarda bilim adamları, filozoflar, sanatçılar; zenginler tarafından himaye edilir ve saygı görür. Tüm aykırılıklarına, sıra dışılıklarına rağmen, günü geldiğinde, kafasında ve yüreğinde bir değer taşıyan deli dâhiler, huysuz yazarlar, sabıkalı şairler, mücrim mimarlar ve kompleksli aktörler önünde krallar bile saygıyla boyun eğmiştir. Avrupa’da bir medeniyet varsa, işte Avrupalının sanata ve sanatçıya gösterdiği bu büyük saygının bir neticesidir. Hani “ülkemizde durum ne” derseniz, “ beyler ucuza satmasın”; “bölgemizde durum ne” derseniz; beyler Cebel-i Reis’in uçurumundan atmasın, durumundayız. Sırf bilimle, sanatla, edebiyatla, felsefeyle ilgilendiği için dışlanan, sürgün edilen, hapse tıkılan veya bir duvar dibinde kafasına kurşun sıkılanlar da vardır.
“Eski Yunan medeniyetinin, Latin edebiyatı ve bilimlerinin incelenmesi, bunların okullarda okutulmağa başlanması; matbaanın icadı ile geniş halk kitlelerinin yeni buluş ve düşünüşleri kolayca okuyabilme imkânının sağlanması: Avrupa’da bilim adamlarını ve sanatkârları koruyan bir sınıfın meydana gelmesi” Ortaçağın karanlığını yırtarak Rönesans’a kapı aralamıştır. Avrupa’da bilim adamlarını ve sanatçıları koruyan yeni sınıf malumunuz olduğu üzere burjuva sınıfıdır. Zengin aileler sanatçıları korumayı, eski eserleri toplamayı bir vazife biliyorlardı. Böylece yavaş yavaş, eski Yunan ve Lâtin eserlerine karşı bir ilgi uyanmış; İstanbul’un Türkler eline geçmesi üzerine, birçok Bizanslı bilginler, eski elyazmalarını alarak İtalya’ya göç edince bu ilgi daha belirli bir şekil almıştır. Uzun zamandan beri kapalı duran, unutulan Yunan ve Lâtin edebiyat ürünleri yeniden ortaya çıkarılmış, eski metinler çoğaltılmaya karşılaştırılmaya, açıklanmaya başlanmıştır. Matbaacılığın yayılması ile bu metinler daha geniş bir alana daha çabuk yayılmış, Rönesans hareketi hızlanmıştır. Rönesans’ı bitirip, Fransız Devrimi’ne gülücük yollayan, Robespier’e cilve yapan da, yine aynı neden ve sonuçlardır.
Ah sevgili okur ben seni bilmez miyim, “gülücük”, “cilve” deyince gözlerin feldir feldir oldu. Aklına hemen aşna fişna işleri geldi değil mi? Boşa umutlanma, bu okuduklarını yazan adam “sanat için” olsa bile, asla soyunmaz! Elbette ben şimdi Rönesans’ın dahi ressamı Leonardo di ser Piero da Vinci ‘nin resim sanatı üzerine ahkam keserek, seni sıkacak değilim ama iki acı sözüm olacak! Lütfen onları okumadan geçme! Hüzzam besteyi sona sakladım. Okumadan geçersen valla çok şey kaçırmış olursun. Benden söylemesi!
Dünya kurulduğundan beri, Akdeniz’in köpüklü dalgalarının öpüp, secde ettiği Anadolu kıyıları, köklü medeniyetlere yuva olmuştur. Ben yalan söylüyorsam, gidip Alanya Kalesi’nin surlarında bir taşa dokunun! Bileceksiniz ki bin yıl önce o taşı oraya koyan ustanın alın teri kurumamıştır… Her yıl, turistlerden kazandığı paraları, banka hesaplarına yığan, haftada bir trilyonluk araç değiştiren bizim zenginlerimiz, acaba sırf destek olmak adına, herhangi bir yerel gazeteye ilan, her hangi bir öğrenciye burs, her hangi bir yazara, şaire destek olmuşlar mıdır? Böyle bir haber, bilgi, duydunuz, gördünüz, okudunuz mu?
“Eh kendisini eleştiren gazeteciyi, dayakla tehdit eden politikacı tarafından idare edilen bir beldenin burjuvası da cimri olur” şeklinde bir açıklama getirmeye çalışmayın, kabulüm değildir abi! Servetini arttıkça bilgisini, kültürünü ve insanlığını artırmayan; sahip olduklarıyla “ben ağayım” pozunda kasılanlara Rönesans Dönemi’ni okumalarını tavsiye ediyorum. İnsanlık yüreği boşalıp daraldıkça, cüzdan hesabı şişenler, orada çokça ibret alacakları, cömertlik ve hamiyetperverlik hikayesine tesadüf edeceklerdir.
Bir istisna olmak üzere, kıt kanaat imkanlarıyla, yoksul öğrenci okutan AYMÖD (Alanya Yardıma Muhtaç Öğrenciler Derneği)’ni yazmaya niyetlenmiştim. Bu derneğin eli öpülesi başkanı Gülcan Kayak Hanımdan söz edecektim. Geride bıraktığımız hafta Banana Otel’de yardım amaçlı bir yemek organize ettiler. Trilyonluk cipleri ve uzatmalı sevgilileriyle eğlence mekanlarını dolduran zenginlerden bir katılım olmayınca ümitsizliğe düştüm. Gelecekte, bölgemizin, ülkemizin ve dahi insanlığın yoluna gül serpecek, o ışıklı nesillerin hatırına ben yine Gülcan Kayak hanımefendinin ellerinden öpüyorum. Gülcan Anne ne yapalım, burası Alanya! Para geldi, medeniyeti bekliyoruz.
Yazıyı iyice karıştırdım. Rönesans’tan girip, AYMÖD’ün yemeğinden çıktık! Bu gidişle Mesut İlhan Bey beni kovacak. Daha fazla zırvalamadan bitireyim. Kalın salıcakla garii! Vesselam….