AHLAK
Bu kelimeyi genelde hepimiz her gün kullanırız.
Kulağımızın dibinde aniden çalan bir korna sesine, sokakta dikkatsiz yürüyen birisine, elindeki atık maddeyi çevreye atan bir başkasına, gibi; saymakla bitmeyecek kadar çok nedenlerden dolayı, “ahlaksız” değerlendirmesi ile tepki veririz.
Günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız, insanların mutluluğu veya mutsuzluğunu belirleyen “ahlak” kelimesinin önemi, ağırlığı ve sorumluluk yükü çok iyi algılanmalıdır.
İş ahlakı, aile içi ahlak, sorumluluk ahlakı, siyasi ahlak, ticari ahlak, yönetim ahlakı vs. bir ülkenin genel yapısını tümüyle çok yakından ilgilendiren bir olgu ve insan kişiliklerinin toplum içerisindeki ölçü birimidir.
Kişilerin; sadece kendisine ait olan değerlendirmeler, bir başkası tarafından yönlendiriliyor veya karar alması etkileniyor ise; o kişiye ait öz değerlerin gelişmişliğinden veya bağımsızlığından söz edilemez.
Her türlü yönetim kademelerini, olumlu ya da olumsuz etkileyen şey, hiç kuşkusuz “kişi ahlakıdır.” Ancak burada; “kişi ahlakının” nasıl algılandığı elbette ki çok önemlidir.
Kişi ahlakı, o kişinin; bilgi birikimi, toplumsal yaşama olan uyumu, yasalara saygısı, ferdi başarı grafiği, değer yargıları, bir konuda karar verebilme yeteneği, olayları tarafsız değerlendirebilme becerisinin ne ölçüde gelişmiş olmasına bağlıdır.
Kişi; sonuca varmak için her yolu deniyor ya da kuralsızlıkları ilke edinmişse ve bu hareketi, çevresindekiler tarafından görmezlikten geliniyor ise; işte en büyük yanlış bu noktada yapılıyor sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Bir toplumun ya da ülke menfaatlerini ilgilendiren bir konuda; kişisel çıkarlarını ön planda tutmak için, ellerindeki yetkileri kötüye kullanarak, doğru kişileri bir şekilde etkisiz hale getirme eylemine başvuruyorsa, o toplumun, o ülkenin geleceğini olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır.
Tesadüf eseri bir yönetim organının başında bulunanlar, bulunduğu görevdeki kimliğini korumak adına, yetkilerini kötüye kullanıyor ve hareket alanını kendi amaçları doğrultusunda, kendisi gibi düşünenlerin oluşturduğu bir zincir oluşturarak, kişi haklarını, toplum haklarını hiçe sayıyor ise; o kurumun ilkelerine ve o ülkenin geleceğine en büyük zararı vermiş olur.
Ülkemizin içinde bulunduğu şu günlerde, “ahlaki değerlerlerin daha etkin hale getirilmesi yarışına her duyarlı yurttaşın katılması” en büyük idealimiz olmalıdır.
Toplumun yapılanmasında “ahlaki değerlere uyulma çizgisi” o toplumun Dünya üzerindeki yerini ve saygınlığını belirleyecek en önemli etkendir.
Bu günkü yazımı kimin için değil, ne için yazdığım önemlidir.
Toplumun değer yargılarının çürütülmesine asla izin verilmemelidir.
Sözlerimi bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Çok eski yıllarda bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde, kilisenin çanı bir defa, bir asil öldüğünde çan iki defa, kralın bir yakını öldüğünde üç defa, kral öldüğünde dört defa çalarmış. Günün birinde kadı bir vatandaşı haksız yere cezalandırmış ve kilisenin çanı beş kez çalmış. Ahali merak içinde kilisenin papazına koşmuş: “ey papaz efendi kraldan daha önemli biri var mı ki çan beş kez çalsın”… Papaz yanıt vermiş; “Evet, kraldan daha önemli bir şey var! “Adalet öldü”!!!!!!!
Saygılarımla.