ACIKMIŞ KEDİ
Erdoğan Kayseri meydanında, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’ye seslenirken, “Eğer bu iddianızı ispatlayamazsanız müfterisiniz, daha ileri bir ifade kullanmıyorum, çünkü terbiyem buna müsaade etmez” diye konuştu. Vatandaşlara “Ne demek istediğimi anlıyorsunuz” diyerek imalı bir şekilde gülümsedi.
Başbakanın muhalefete yönelik ispatla yükümlüsünüz, ispat edemeyen ‘şerefsizdir’ dediği konu; MİT ve PKK’nın Oslo’da yaptıkları görüşme iddiaları arifesinde söylenmişti. Sonrasında bu görüşmelerin doğru olduğu ses kayıtlarının sızdırılmasıyla ortaya çıktı. Başbakanın ilk tepkisi, “Devlet bu tip görüşmeleri yapabilir, devlet başka hükümet başka” şeklindeydi.
İktidarın her ne kadar önce inkâr edip sonra ‘devlet yapmış olabilir’ diye sıyrılmaya çalıştığı o görüşmelerin neden yapıldığına gelelim; Emre Taner döneminde bütün teşkilat yenilendi. Yaklaşık dört yıl önce MİT’in hazırlamış olduğu devlet analiz raporunda, ‘Eğer Türkiye hızla demokratikleşip, Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde Parçalanır. Bu sorunu ya çözersin ya da bölünürsün” diyor.
Siyasi iktidarın uzun dönem PKK ve KCK operasyonlarına soğuk bakmasının altında yatan en önemli unsur budur.
Milliyetçi ve ulusalcı kanadın pasiflikle suçladığı ve hatta daha da ileri giderek,”Ben Türküm diyemeyen bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu ülkeye yakışmıyor” şeklindeki değerlendirmelere hükümet kanadından hiçbir zaman yanıt gelmedi.
MİT’in Oslo’da yaptığı görüşmeler (İsrail ajanlarınca) medyaya servis edilince Türkiye’nin Kürt politikasında radikal değişimler başladı.
Bu görüşmelerin emrini verenler meydanlarda sarf ettikleri sözleri unutturmak için düğmeye basıp sınır ötesi harekâtlarla ve KCK tutuklamalarıyla günah çıkarmaya başladılar..!
Oysa bu iktidara yakın kalemler, Devletin PKK’yla masaya oturmasını, Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesini, ev hapsine çıkarılmasını savunmuyorlar mıydı?.
Bu iktidardan önce MİT içerisinde askeri kanat daha ağırlıktaydı. AKP iktidarı özellikle Anayasa referandumundan sonra MİT içerisindeki yapıyı tamamen değiştirdi.
Bu değişimin sancılarının daha uzun süre kamuoyunu meşgul edeceğini düşünüyorum.
MİT içerisindeki herkesin sütten çıkmış AK kaşık olmadığı da malumdur. En son Türkiye’ye sığınan Suriyeli muhalif bir subay para karşılığı MİT’çiler tarafından Suriye’ye satıldı.
Savcı Sarıkaya’nın hazırladığı dosya ya göre; Milli İstihbarat Teşkilatı vatana ihanetle ve amacı ülkeyi parçalamak olan KCK’yı yönetmekle suçlanıyor.
Kim bu MİT’çiler? Eski müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş başta yeni müsteşar Hakan Fidan. Oslo görüşmelerini tertipleyen iki MİT görevlisi.
Şimdi son operasyona bir göz atalım. Öncelikle ifadeye çağrılan MİT’çiler korumaya alınarak savcıya soruşturmadan el çektirildi.
Meclis iktidarın emriyle acilen toplanıp yeni bir yasa çıkardı. Son olarak ta HSYK o savcı hakkında soruşturma açtı.
Özetle Fidan artık Başbakanın koruması altında.
Bazı soruların cevabını istesek acaba birileri kızar mı?
1- Eski kuvvet komutanlarının tutuklanmasına dair kamuoyundan gelen itirazlara “Kimse dokunulmaz değildir, suça bulaşan herkes bir şekilde hesabını verecek” diyenler, ciddi misiniz?
2- Türkiye’de yargının bağımsız olduğunu savunanlar, Deniz feneri ve en son MİT operasyonunda zülfü yare mi dokunuldu ki bağımsız yargının…! İşine karıştınız? Yargı gerçekten bağımsız mı?
3- Kayseri meydanında asılı duran ‘şerefsiz’ sözü. Ben o sözü kimseye yakıştıramadım. Sayın başbakan bu gün tekrar o meydanda olsaydınız aynı sözü sarf eder miydiniz?
4- Sevgili Kılıçdaroğlu’na: Nasreddin Hoca pazara giderken mahalleden şakacı biri yanına gelip:
Efendim akşam uyurken fare ağzıma kaçtı. Bunun çaresi nedir?
Çaresi kolay demiş Nasreddin Hoca, acıkmış bir kediyi ağzınıza sokup yutun!. Savcı Fetullah’ın, MİT’çi Erdoğan’ın adamı deniyor. Siz savcıya koltuk çıkarak hocaya mı yaslanıyorsunuz?